Uzman çavuş, 'yurdum insanı'

Uzman çavuş, Diyarbakır'da okul bastı. Bu kez ne terör söz konusu, ne de siyasi bir neden. Tamamen kişisel bir öfke uzman çavuşu okulu basmaya yöneltmiş. Okula gelip oğlunun kavga ettiği öğrenciyi sınıftan çıkarıp koridorda tekme tokat dövmüş.

Çavuşun dövdüğü çocuk Diyarbakır'ın merkez ilçelerinden Bağlar ilçesinin Şehit Albay Galip Ekinci İlköğretim Okulu'nun 6. sınıf öğrencisi. Yani yaklaşık 12-13 yaşında bir çocuğu dövmüş uzman çavuşumuz. Dövülen çocuğun babası ise olayı şöyle özetlemiş:
"Emniyete gittiğimde çocuğum hastaneden getirildi, yüzü gözü kan içindeydi. Oğlum top oynarken kavga etmiş, öğretmenler barıştırmış. Böyle okul basıp öğrenci dövülür mü?"

Konunun yasal tarafını bir yana bırakalım. Zaten dövülen çocuğun babası suç duyurusunda bulunmuş. Onu savcılar takip edecek. İşin asıl ilginç ve orijinal olan boyutuna, yani toplumsal boyutuna göz atalım...

***
Yaşını başını almış bir devlet görevlisinin küçücük bir çocuktan intikam almak için okul basabilmesi, hem sıradan hem sıra dışı bir olay. Çocuk kavgası yüzünden bu ülkede katliamlara varan çatışmalara, kan davalarına sık sık tanık olduğumuz için buna şaşırmak gerekmeyebilir. 

Uzman çavuşun bu şekilde okul basıp çocuk dövmesi ilk bakışta çok sıra dışı bir olay gibi görünse de, olayın asıl sıra dışı olan tarafı, okulu tek başına basması, basabilmesi. Eğer sivil bir yurttaş olsaydı, bu kadar cesur ve atak davranamayabilirdi.

Yani burada bir devlet görevlisi atılganlığı söz konusu. Okul basabilen uzman çavuşta bulunduğu mevkiden, üniformasından kaynaklanan bir cesaret ve güven hissi olduğu göze çarpıyor. Devlet görevlileri, kendilerini bu ülkede her zaman sivil yurttaşlara göre daha güçlü hissediyorlar. Türkiye'deki rejimlerin aşırı devletçi yapısı böyle bir anlayışın kökleşmesinin temel nedenini oluşturuyor. Bu güven hissi silahlı bir güvenlik gücüne mensup olanlarda daha da yüksek bir noktaya çıkabiliyor.

***
Okul basma anlayışının ikinci yönü toplumsal boyutu... 'Benim babam senin babanı döver' diye büyütülen çocukların ülkesi burası. Sahalarda 'ölmeye ölmeye geldik' diye gösteriler yapılan bir yerdeyiz. Eğitim sistemimizi bu açıdan gözden geçirdiğimizde bu geri anlayışı kışkırtan unsurlarla karşılaşıyoruz. Savaşçı bir millet oluşumuzla övünen kitaplarla büyüyoruz. Çevremizdeki milletlerle ilişkilerimizde 'güçlüyüz' mesajı içinde eğitim yapıyoruz. Tarihi büyük ölçüde 'militarist-milliyetçi' bir anlayış içinde yazıyoruz, okuyoruz, okutuyoruz.

Sorunlarımızı çözerken veya çözmeye çalışırken şiddete başvurmaya çok yatkın olduğumuz bir sır değil. Muhtemelen aynı kültürün parçası olan çocuklar da top oynarken birbirlerini dövmek üzere harekete geçmişler ve şiddet kullanmışlardı. Babaları da çocukluklarında benzer deneyleri bol bol yaşamışlardır. Kavga ve dövüş, ülkemizde hala, en temel sorun çözme yöntemlerinden biri olarak algılanıyor. Şiddet bir toplumsal iletişim biçimi
olarak da öne çıkıyor. Zora başvurmak sözel anlatıma kıyasla daha geçerli bir dil olarak görülüyor.

Uzman çavuşun okul basması bir kültürün gündelik hayata yansıması olarak görülebilir. Bir babanın çocuğu kavga etti diye ortalığı birbirine katması, gerçekten de bize özgü bir durum.

Adını bilmediğim, kendisini tanımadığım uzman çavuş tipik bir 'yurdum insanı'.

Kaynak: Radikal