Uzlaşmaya ve dayatmaya hayır!

Sevgili Dostlar!

Sıcak yaz günlerinin en koyu vakitlerini yaşıyoruz. Kıyı kentlerinde nefes almanın zorlaştığı zamanlarda bulunuyoruz…

Yazın sıcaklarını aratmayan bir seçimi de geride bıraktık!

İlginçtir ki seçim öncesi alabora olmuş Türkiye, seçim sonrasında süt liman görüntüsüne bürünüverdi.

Bütün bu seçim öncesi çatışmaların, belden aşağı vurmaların, hakaretlerin, sövgülerin tümü iktidardan pay almayla orantılıymış!

Yazık değil mi bu ülkeye! Nasrettin Hocaya atfen: ‘Yorgan gitti, kavga bitti’ misali…

Bu ülkede, siyasetçilerinden gazetecilerine, bürokratlarından akademisyenlerine her kesim iktidardan pay alma kavgasına tutuşmuş durumda!

Ortada yalan bilgi, aldatmaya dönük yorumlar, ikna etmeye yönelik yalakalıklar gırla gidiyor. Bu havada seçimler noktalandı! Kazanan kim: Millet…

Milletin sağduyusu, öngörüsü, arzusu; çatışma yerine barış, iktidarı da ancak hak edene verme, iş yapma ve halkın sorunlarını çözme umuduna destek…

Etnik ırkçılığa prim vermediği gibi, bürokratik vesayete de imkân tanımadı! Bütün aleyhte propagandaya rağmen Ak Partiyi desteklerken de gözüm üzerinde demeyi ihmal etmedi…

Yani halkın oyu kimsenin cebinde keklik değil…

Bu seçim gerçekten de tarihi bir seçim oldu. Ve bundan sonraki seçimlerin niteliğini de belirleyen kıstaslar gelişti.

Artık her hangi bir parti vesayet altına girerek seçim kazanma şansını kaybetti! Millet bu toprakların hayrına işler yapabileceğine inandığı, güvendiği kişilere destek çıkacak ve iktidar sahibi olmasını sağlayacaktır… O yüzden bu seçim önemini yitirmeyecektir!

Çatışma kültürü, batı kültürünün vasat biçimidir. Batı kültürü tabiat ile çatışmasını sosyal ve toplumsal hayata taşıdığı gibi, siyasetini de bu çatışma zemini üzerine kurmuştur. Batı kültürünün ağırlık kazandığı bütün toplumsal zeminlerde çatışma neşvünema bulmuştur. Buna İslam coğrafyası da dâhildir. “Ne kadar çatışma o kadar batı kültürü veya ne kadar batı kültürü o kadar çatışma” ilkesi yürürlüğe konulmuştur. Son dönemlerde yaşadığımız sıkıntıların temelinde yatan gerçekte budur!

Seçimden hemen sonra meydana gelen cumhurbaşkanlığı seçimi ve uzlaşma dayatması yeniden gündeme gelmektedir. Ak partinin bu tuzağa düşmemesi gerekmektedir.

 Vesayet rejiminin dayatmaları sadece seçim kaybettirir…

Ak partinin liderlik gücünü kırma senaryolarına prim vermemesi Türkiye’nin geleceğinin umudu olmalıdır. Yeter söz milletindir ilkesi bu seçimin galibi ise başka sözlerin ağırlığının siyasi arenada hissedilmemesi için ak partinin gereğini yapması lazımdır… Yoksa bir başka seçimde veya hızlandırılmış erken seçimde büyük hüsrana uğrayabilir…

Şartlar ve ortam bu kadar hazır hale gelmişken ‘dindar cumhurbaşkanı’ propagandalarına yem olmamalı ak parti yönetimi…

Din bu topraklarda yaşaman kahır ekseriyetli vatandaşların bağlı olduğu bir değerler skalasıdır. Kimsenin bu değerler skalasından rahatsız olması gerekmez de…

Aklı başında her insan çatışma kültürü yerine uzlaşma kültürünü ikame etmeli; ancak bu uzlaşma kültürü asla CHP dayatması argümanlar biçiminde olmamalıdır. Her vatandaş Türkiye sınırları içerisinde yaşamaya razı olmuşsa bir başka vatandaşın hakkına rıza göstermelidir. Bu rızalık din, vicdan, özgürlük, ahlak ve siyaset etme biçimine, kültür ve eğitim anlayışına kadar uzanmalıdır. Yoksa bu rızalık bir başkasını kendi inanç ve kültür ikliminde yok etmek demek değildir.

Hür vatandaşlar olarak büyük çoğunlukla seçimi kazanan partinin iktidarı milletin yararına olduğunu düşündüğü biçimde kullanmasının önü tıkanmamalıdır.

İktidarda bu önünü tıkama eylemine prim vermemelidir.

Bir insan ve bu ülkede yaşayan bir fert olarak, artık bu ülkede iktidar aracı olarak çatışma kültürünü istemiyoruz. İrtica söylemleri de, etnik ayrımcılık söylemleri de iktidar aracı olarak kullanılmamalıdır.

Rüştümüzü daha kaç kez ispat edeceğiz ki bizim seçimimiz kabul görsün. Milletin rüştünü kabul etmeyen bütün güç odakları sadece bu toprakların parçalanmasına yarayan politik manevralara çanak tutmuş sayılırlar…

İyi ve kötünün ne olduğunu, hain veya vatanseverin kim olduğunu milletten daha iyi bilen biri yoktur…

Milletin hakemliği ve hâkimliği yeter şart olduğu kadar gerek şarttır da