Usta darbeci, acemi ihtilalci

 

Operasyon devam ederken, olayın mahiyeti gereği, ortalığa pek fazla 'yeni bilgi' saçılmıyor. Bu minval üzere giderse, zaten pek saçılmayacak da. Şu ana kadar görünenler, zaten bilinmedik şeyler değildi. Gözaltına alınanlar arasında en tepede duran Veli Küçük kaç yıldır gündemde! Onun için,
'yeni bilgi'den çok, 'bilinenlerin kanıtlanması'nı beklemek gerek sanıyorum.
Bu arada bilgi elbette çıkacaktır -ama bize kadar ulaşması zor görünüyor. Örneğin, Veli Küçük'ün bir süreden beri bu işin başında olmadığı söyleniyor. Öyleyse kim var başında? O da herhalde büsbütün bilinmiyor değil; hatta adı şimdiye kadar kimbilir kaç kere telaffuz edildi. Ama, 'İşte, odur' denmeyecektir, büyük bir ihtimalle. Veli Küçük'ü şimdiye kadar bildiğimiz gibi onu da, onun üstündekileri de bileceğiz, çünkü zaten onlar da kendilerini fazla saklama ihtiyacı duymuyorlar, duymadılar. Hangi durumda ne yaptılar, ne söylediler, belli.

Bugün Ahmet Altan, 'derin devletten' giderek, 'derinlik sarhoşluğu' üstünde durmuş. O bunu, devletin 'derin'i telaffuz edilince, herkese ârız olan uyuşukluğa bağlıyor. Ama derine inen bu adamların da kendine özgü bir sarhoşluk içinde davrandığını görüyoruz: bunca yıldır, bunca 'iş' becermiş ve sağlanan çeşitli kalkanlar sayesinde kendi başlarına bir şey gelmemiş olanların biraz da kaçınılmaz olan pervasız sarhoşluğu.

Bir de, yalnız devlet kademelerinden, yukarıdan sağlanan 'kalkan' değil, bu ülkede 'Vatan için yaptım!' demenin, yapılan iş ne kadar korkunç olursa olsun, sağladığı öteki kalkan; Hrant'ı öldüren adamın eline
bayrak verip resim çektirtmeye kadar varan o korkunç ve yaygın ideolojinin sağladığı güven.

Böylece, aşağıdan ve yukarıdan korunmuş olarak, rahat ve küstah, dolaşıyor, kurumlanıyorlardı.

Oysa yaptıkları işlere bakın, tam bir sefalet! Seçtikleri hedefler, eylem alanları, AKP iktidarından cesaret alan dinci fanatiklerin cinayet eylemleri yaptığı inancını yaratmak üzere tasarlanmıştı. Bazı bakımlardan ilk sayılacak Danıştay saldırısı ve onu izleyen 'laik' protesto, tepki vb. tam da bu hedefe yönelmişti. Ama yakalanan damın 'Alperen'liği, 'Ulusalcı' emekli subaylarla yakınlığı ve ilişkileri, fotoğraf arkadaşları ile ortaya bambaşka bir manzara çıktı. Sonraki olaylarda da bu özellikler tekrarlandı. Hablemitoğlu olayında bile ne acemilikler yapılmış.

Bunun niçin böyle olduğuna dair yorumumu birçok kere yazdım, ama şu son durumda bir daha söyleyeyim:
Daha önceki deneyimlerde belki gene 'ortam kızıştıracak' eylemler yapılır, ama sonra TSK bir bütün olarak harekete geçer ve duruma el koyardı. Oysa bu seferki hareket, bugünün değişik konjonktürü gereği, harekete bir 'halk hareketi' görünümü vermeyi, 'milli galeyan' atmosferi yaratmayı gerektiriyordu. Önceki olayların hukuksuz 'sıkıyönetim yargılamaları' falan bile bu kadrolara 'fazla hukuklu' görünüyordu. Darbeyle el konurken, sokakta da 'linç' kapısı açılacak, 'vatan-millet düşmanları' mahkemesiz temizlenecekti.

'Nizam ve intizam' yeniden sağlanıncaya kadar olan olacaktı.
Ama o zaman tam profesyonel kadrolarla çalışamıyorsunuz: Alparslan Aslan'ından Yasin Hayal'ine, ne yaptığını bilmez çapaçul öğeler giriyor işin içine, çuvalı da, inciri de, berbat ediyor. Biraz farklılaşan koşullar ve strateji sayesinde, açık verdiler. Onun için, tahmin ediyorum, zaten gözten çıkarılmışlardı.

Kaynak: Radikal