Üniversite giriş sistemi değişmeli

Bu haftadarn sonra, gündemde çok hayati bir konu olmaz ise, pazar yazılarımı kafamdaki öğretim modellerine ayırmak, bunları okurlarla paylaşmak istiyorum.

Bu pazar yazısını da, haziran ayı yaklaşırken, üniversite giriş sınavı konusuna ayırmak istiyorum.

Her haziran ayında üniversite giriş meselesi gündeme gelir, tartışılır, hatta çok sert tartışılır ama hemen sonra konu gelecek hazirana kadar kış uykusuna yatar.

Ülkemiz Türkiye'de eğitim-öğretim sistemi A'dan Z'ye kadar yanlış ve yeniden düşünülmeli.

Böyle yazarken muradım 'Türkiye ancak eğitimle kalkınır' gibi artık kabak tadı veren bir klişeyi tekrarlamak değil.

Ancak, eğitimde, anaokulundan doktoraya kadar tüm temel kararların, kaynak tahsislerinin yanlış olduğu da tartışılmaz bir gerçek ve bu nedenden eğitim-öğretim süreçlerinin bütününü, belki de eğitim sözcüğünden başlayarak, tartışmaya açmak gerekiyor, gerekecek.

Bu konuya döneceğim ama gelelim 'üniversite giriş' sistemine.

Üniversite giriş sınavlarına her sene bir buçuk milyondan fazla öğrenci başvurmakta, bunların yaklaşık yüzde15'i bir yerlere yerleştirilmektedir.

Bu kontenjan, akıllı ve kararlı bir politikayla çok kısa vadede ikiye hatta üçe katlanabilir.

Yapılması gerekenler şöyle sıralanmalı:

1- Üniversitelerin lisans programları iki artı üç sene sistemine getirilmeli, isteyen öğrenciye ikinci senenin sonunda bir ön lisans diploması verilmeli, ve söz konusu ilk iki sene sadece toplumsal bilimler, doğa bilimleri diye ikiye ayrılmalıdır. Lise sonrası yapılan üniversite giriş sınavlarında öğrenci ya doğa bilimleri, ya da toplum bilimleri ön lisans bölümüne girmeli ve daha sonra ne okuyacağından bağımsız olarak ilk iki sene sadece iki koldan, doğa bilimleri ve toplum bilimleri olarak yürütülmelidir. İlk iki senede doğa bilimleri ön lisansını seçen öğrenci de yüzde otuz dolayında toplum bilim, toplum bilim ön lisansını seçen öğrenci de yine ortalama yüzde otuz matematik, fizik gibi temel fen derslerini almalıdır.

İlk iki sene büyük sınıflarda, anfilerde yapılacak dersler için kontenjanlar hemen bile en azından ikiye katlanabilir.

2- Ön lisans mezunu gençler ikinci senenin sonunda yeni bir yerleştirme sınavıyla ancak üçüncü seneden itibaren başlayacak ve üç sene sürecek branşlara yerleştirilmelidir. Böylece 17 yaşında liselilerin şu ya da bu mühendislik dalını ya da ekonometri, maliye gibi dalları seçme saçmalığından kurtulmaları mümkün olacaktır.

3- Sağlık bilimleri (tıp, dişçilik, eczacılık vs.) ve hukuk öğretimi dört yıllık lisans sonrası alınan bir öğretime dönüştürülmelidir.

4- Bu süreçte doğrudan meslek eğitimi veren branşlar üniversitelerin bünyesinden çıkarılmalı, vakıf falan değil doğrudan özel sektöre, devlet sübvansiyonuyla, bırakılmalıdır.

Yurttaşa, öğrenciye doğrudan meslek kazandırmaya yönelik eğitim süreçlerinin devlet eliyle yürütülmesinin anlamını bulmak kolay değildir.

Önerilerimin yegane maliyeti, şayet bu bir maliyet ise, iki aşamalı, lise ve ön lisans sonrası yerleştirme sınavları. Türkiye'nin, ÖSYM'nin bu işi gerektiği gibi yapabilecek birikimi de zaten mevcut.

Yararları ise saymakla bitmez; 17 yaşında bir çocuğu kesin bir dal tercih etmekten kurtarmak, lise sonrası yükseköğretime adım atanların oranını kısa vadede ikiye hatta üçe katlamak, dökülen liselerimizde eksik kalan ya da hiç yapılmayan insanlık tarih birikimi öğretimini, saçma sapan hamasete kaçmadan, ön lisans sürecinde çocuklarımıza verebilmek, ön lisans sonrası çocukların branş tercihlerini daha bilinçli yapabilmelerine olanak sağlamak, ön lisans sonrası gerkçekleşecek elemenin daha hakkaniyete uygun bir eleme olacağı vs.

Tüm bunların yapılabilmesi için öğretimde vizyon sahibi, cesur kadrolara ihtiyaç var.

Star Gazete