Ümük sıkan kalmadı...

Dünyada ekonomik krizin hızı, yayılma biçimi ve şekil değiştirmesi baş döndürüyor. İç içe iki krizin yaşandığını, birbirinden ayrı ayrı süren bu krizlerin aynı zamanda birbiriyle de ilgili olduğunu söylemek yanlış olmaz.

Bir yandan finansal kriz yaşanıyor. Varlık değerlerinin erimesiyle birlikte bu varlıkları finanse etmiş olan banka ve aracı kurumlar zorluklar yaşıyorlar.

Bu finansal krizle aynı anda ve aynı sebepten ötürü (varlık fiyatlarının düşmesi) bir de ekonomik durgunluk yaşanıyor, tüketiciler tüketmek yerine paralarını saklamayı tercih ediyorlar.

Amerika önce meselenin sadece finansal kriz boyutuyla ilgiliydi,
bankaları kurtarmak istiyordu, bankalar arasında güvenin oluşmasını sağlamak istiyordu. Bu amaçla 700 milyarı doğrudan Hazine Bakanı'nın emrine, 150 milyar doları ise vergi mükelleflerine yapılacak vergi iadesi olmak üzere 850 milyar dolarlık astronomik bir paket hazırladı Amerikan Kongresi.

Şimdi Amerikan Hazine Bakanı, kendi emrindeki 700 milyar doların 290'ını bankalara sermaye olarak koyduktan sonra dönmüş, 'Paketin geri kalanını ekonomiyi canlandırmak için kullanacağız, doğrudan tüketici finansmanına sunacağız' diyor.

Amaç Amerikalıların tüketmesini sağlamak, bu yolla ekonomiyi canlandırmak. Yani Amerika, işin durgunluk kısmının en az finansal kriz kısmı kadar önemli olduğuna karar verdi sonunda.

Dünyadaki durgunluk, en büyük ihracatçı olan Çin'i kötü vurdu. Fabrikaların art arda kapanmasına ve işsizliğin artmasına çare arayan Çin, sonunda ihracatı kendi iç pazarıyla ikame etmeye karar verdi, bu amaçla, yani iç pazarın genişletilmesi, hatta yaratılması amacıyla 600 milyar dolara yakın parayı ortaya koydular.

Türkiye, belki bu kriz olmasa dahi durgunluğa girecekti, bunun işaretlerini yılbaşından beri alıyoruz ama şimdi durgunluğun, hatta ekonomik küçülmenin içine büyük bir hızla düştüğümüz anlaşılıyor. İşin kötüsü, durumumuz biraz Çin'e benziyor, ihracat pazarlarımızdaki daralma da bizi vuruyor.

Peki ne olacak? Görünen köy kılavuz istemiyor: Türkiye'de ekonomiyi canlandırıcı tedbirlere ihtiyaç var.

Bu tedbirler, Amerika veya Çin'in yaptığı gibi doğrudan para saçarak alıcak tedbirler olmayabilir; çünkü Türkiye'nin böyle bir parası yok.
İşte o yüzden IMF ile anlaşmaya varılması isteniyor ama Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, 'Biz ümüğümüzü sıktırmayız' diyor. Halbuki karşıdaki IMF o eski IMF değil artık. IMF tam tersine ekonomik canlanma için maliye politikasının gevşetilmesine taraftar artık.

O yüzden IMF'den uzak durmanın da bir mantığı kalmamış durumda. Acaba birileri bu yeni durumu Başbakana da söyler mi?

Radikal'de bugün yayımlamaya başladığımız soruşturmayı dikkatle okumanızı öneririm. İlk gün ekonomistlere ve köşe yazarlarına sorduğumuz sorunun aynısını yarın iş dünyasına da soracağız.

Bence bu tartışma Türkiye için çok gerekli ve çok zamanlı bir tartışma. Bir ekonomik canlandırma paketine ihtiyaç olduğunu herkes söylüyor, esas kıyamet bu canlandırmanın hangi yolla ve kimlere öncelik verilerek gerçekleştirileceği konusunda kopabilir.

Herkes görüşünü bildirsin, tartışmaktan, konuşmaktan kimseye bir zarar gelmez.

Kaynak: Radikal