Kuveytli önemli düşünürlerden Abdullah Nefisi Arap alemindeki değişiklikleri tahlil ederken ümmetin üç hastalığına temas ediyor. Bunlardan birisi ve ilki, siyasi tuğyan yani zorbalıktır ve buna genelde istibdat denilmektedir. İstibdat ümmetin takatini ve enerjisini heder ediyor ve bitiriyor. En azından atıl ve potansiyel planda bırakıyor. Meşveret ve şura ortak aklı temsil ediyorsa Arap dünyasındaki rejimler ve iktidar modeli de birkaç kişi veya birkaç kişinin aklıyla temsil ediliyor veya sınırlı kalıyor.
Ortak akıl birkaç kişi etrafında deveran ediyor. Bunlar zamanla lisan-ı halleriyle Firavun gibi ‘ ene rabbukum a’la/ben sizin en büyük rabbinizim’ diyorlar. Otorite ve gücün belli ellerde toplanmasıyla birlikte ümmet marjinal hale getirilmiş ve kenara itilmiştir.
Siyasi tuğyan ve iktidar tekeli bütün Arap ülkeleri için aynı derecede geçerlidir. İkinci yapısal hastalık ise servetin belli ellerde ve tekellerde toplanmasıdır. Bu da Arap halkının büyük çoğunluğunu fakirlik ve hatta açlık sınırının altında kılmaktadır.
Genellikle Mısır’da ve Libya’da olduğu gibi servet ile siyasi otorite aynı ellerde toplanmıştır. Siyasi irade ve otorite tabana yayılmadığı gibi servet de tabana yayılmamış bu da toplumların gelişmesini sekteye uğratmıştır. Abdullah Nefisi’nin ifadesiyle bu hastalıklar patlamaya neden olmuştur.
Ümmetin üçüncü yapısal hastalığı ise dış müttefike( gizli düşman) bağımlılıktır. Bu da Arap dünyasında istisna değildir aksine genel durumu yansıtmaktadır. Gizli düşman olan dış müttefike olan bağımlılığın içimizdeki uzantıları ve temsilcileri aynı zamanda bağımlılığın da Batılılaşmanın da temsilcileridir.
Bu anlamda Abdullah Nefisi, Burgiba’dan misal getirmektedir. Burgiba, özellikle ramazan ayında Harp Akademilerine giderek tepsilerle subaylara portakal suyu taşıtmakta ve aralarında oruçlu varsa gün ortasında oruçlarını bozmaya zorlamaktadır. Onun şakirdi ve Bin Ali de aynı yoldan gitmiş ve kendisine bir söylem tutturmuş ve ‘Tunus farklı ve hiçbir şey olmaz’ demiştir.
Tunus’un farkı seküler derinleşmedir. Laikliğin kök salmasıdır. Aynısını Beşşar da Suriye için söylemiş ama sünnetullah hepsini kapsamış ve kuşatmıştır. Beşşar da kendisini direniş cephesinde eşsiz ve rakipsiz görmüştür. Direniş oyunu üzerinden değişimden masun kalmaya çalışmıştır.
*
Diktatörler ve zorbalar Firavun gibi güce tapındıkları için ahmak ve aptaldırlar ve geleceği göremezler. Güç gözlerine perde olarak iner. Güç gözlerini kör etmiş ve şiddet ve güç akıllarını bastırmış ve geleceklerini değil ertesi günlerini bile göremez hale getirmiştir. Baskı da karşı basınca dönüşmüştür.
Baskı basıncı beraberinde getirmiş ve basınçta patlamaya neden olmuştur. Güce tapındıkları için bila istisna bütün diktatörler ve zorbalar ahmaktır. Mussolini’nin güçlü günlerinde İtalya’da her sınıfa fotoğrafları asılmış ve altına da: ‘Mussolini asla yanılmaz’ ibaresi iliştirilmiştir. Lakin ona tapınan halk şartlar değiştiğinde onu Milano sokaklarında ayaklarından asmıştır. Halka güvenilmeyeceğini en fazla akıl edenlerden birisi Churchll olmuştur. Bunu bizzat hayatında da acıyla tecrübe etmiştir.
İkinci Dünya Savaşından ve zafer selamını verdikten ve meşhur işaretini yaptıktan sonra seçimlerde halkın kendisini destekleyeceğini ummuş ve ama hisleri kendisini yanıltmıştır. Söylendiği gibi, değişim hiç beklenmedik bir anda ve zamanda gelir. Hatta bir defa alkışlanması sırasında bu hayal kırıklığını şöyle ifade etmiştir:” Darağacında olsaydım şimdi bunlar beni telin ediyor olurlardı…”
*
Kuveytli mütefekkir Abdullah Nefisi’ye göre, şayet üç hastalık tedavi edilmezse mevcut Arap rejimlerinin dökülecek ve tamamı yıkılacaktır. Bununla birlikte, Nefisi Arap halk ayaklanmalarıyla Condoleezza Rice’ın ‘ABD’nin tarihi ortaklarını eleme’ projesi arasında bağlantı kuruyor. Bununla birlikte, değişimi bu etkiyle sınırlı görmüyor. Rice 18 ay sonra bu politikalarından vazgeçtiklerini ilan etmişti. Nefisi değişimi halkın bir hakkı olarak görüyor. Ona göre, bu üç hastalık bitmedikçe rejimler bitecektir. Nefisi’ye göre, biten sadece rejimler değildir aynı zamanda geleneksel veya statüko partilerinin de sonu gelmiştir. Partiler dönemi bitmiş akımlar dönemi gelmiştir. Bu da bölgeyi toptan bir yenilenme dönemine taşıyacak ve götürecektir. Abdullah Nefisi’ye göre, Arap halk hareketleriyle birlikte defacto veya mütegallibe meşruiyeti de bitmiştir. Tarihe karışmıştır. Farklı bir dönemin eşiğindeyiz.