Ulusal önyargılar: Yunanistan örneği

Turizm sitelerinde şu cümleye rastlarsınız: "Pasaportunda KKTC girişi olan misafirler Yunanistan'a giriş yapamamaktadır".

Yunanistan ekonomik bunalım içinde. İflasın eşiğinde diyorlar. Devlet nasıl iflas eder, bilmiyoruz. AB reçeteler sunuyor. Yunan halkı karşı çıkıyor. Sosyal patlamalar, grevler birbirini izliyor. Öte yandan geçende Kardak civarında Türk ve Yunan sahil güvenlik botları yine karşı karşıya gelmiş. İki ülke balıkçıları ancak sahil güvenlik eşliğinde avlanabiliyor. Anlayacağınız Yunanistan bildiğiniz gibi;  koskoca Ege'ye sığamıyor.

Şimdi olaya biraz daha yakından bakalım. Yunanistan "ulusal" varlığını, daha doğrusu resmi kültürünü Türk karşıtlığı üzerine kurmuş bir devlet görünümünde. Devlet kurumu, varlığını anlamlı hale getirme uğruna, kıta sahanlığı gibi Yunan halkı için "hiç anlamı olmayan bir anlaşmazlık" yüzünden sürekli Türk uçaklarını, balıkçılarını taciz etmekle meşgul. Oysa bu şekilde sürekli kendi bütçesini taciz ediyor.

Bunun gereksiz bir şey olduğunu, artık sınırların oturduğunu, Türkiye'nin sadece Yunanistan değil hiçbir ülkenin toprağında gözü olmadığını kabul etmesi mümkün görünmüyor. Çünkü o zaman galiba gerçek bir Yunanlı olamayacak. Doğup büyüdüğü toprakları çok sevdiği için Türkleri sevmemesi gerekiyor. Aksi takdirde nerdeyse vatan haini sayılıyor. Ben karşılaştığım Yunanlı solcuların bile gayet milliyetçi olduklarını gözlemledim.

Şimdi, Türkiye ile Yunanistan'ın bölgesel bir çatışmaya girmesi mümkün müdür? Buna ihtimal vermek saflık olur. Yunanistan'ın kuruluşundan Kıbrıs sorununa kadar yaşanan her karşılaşma, bize sayın komşumuzun "Avrupa evine" ait olduğunu göstermiştir. O halde güvenlik işlerini bu ortak varlığa bırakıp, biraz bütçesini denkleştirse, komşularına kucak açsa, Lozan'da söz verdiği gibi adaları silahlandırmaktan vazgeçse, silah tüccarlarının dolduruşuna gelmese, biraz Akdeniz ikliminin tadını çıkarmaya baksa olmaz mı?

Yunan halkının yaşamayı, eğlenmeyi iyi bildiğini biliyoruz. Fakat şu ulusal varlığı, devlet kültürünü "Türkleri rakip sayma" üzerine kurma geleneğine burada dikkat çekmek istiyoruz. Belki bu noktada, din adamlarına büyük görevler düşüyor. Ne de olsa Hz. İsa, "insanların eşit olduğu, başkasını düşünmek gerektiği" mesajlarını veriyor. Dahası, "Komşunu sev" diyor. Bu öğretiler, neden insanların bir kulağından girip öbüründen çıkıyor? Hem Türklerin, hem de Yunanlıların Hz. İsa'yı, Hz. Meryem'i tanıyıp sevmeleri neden bir avantaj gibi görünmüyor?

Bunu biraz da Yunanlı din adamlarına sormak istiyorum. Çünkü Yunan toplumunda din adamlarının rolü, Türk toplumundakinden çok daha fazladır. Onlar, en büyük sivil toplum kuruluşu liderleridir. Günlük hayatlarında birbirine çok benzediği söylenen, sivil ortamlarda kardeşlik türkülerinden geçilmeyen bu iki ulus, siyasal kültür bağlamında neden karşı kutupları oynuyor?

Sayısız neden bulunacaktır. Yüzyıllardır komşu ülke olmak, ister istemez anlaşmazlık risklerini içinde barındırıyor. Tarihte yaşanan çatışmalar, kayıplar, vs. Antik Yunan şehir devletleri de aralarında kanlı bıçaklıydı. Ama onlar çok gerilerde kaldı. Bugün hangi komşu devletlerin sınır sorunları yoktur ki. İnsanlar, "bir zamanlar kendilerine ait olan"  toprakların hasretini çekmeden edemiyor. Bakın Yunanistan, Ortodoks Makedonya'yı tanımıyor. Arnavutlukla da öyle gülüm balım değil. Yani ekonomik sıkıntılar içindeki Yunanistan, dış politikada komşularına karşı "talepkar" pozisyonunu koruyor.

Devletin "temel dinamiği" gibi görünen konular, bakıyorsunuz, birey olarak vatandaşların temel sorunları arasında yer almıyor. Öte yandan birbirine günlük hayatta hiç de dostça davranmayan, kavga gürültü içinde yaşayan insanlar, iş kültürel kodlarda "rakip" olan bir ulusa gelince, futbol holiganları gibi kendi takımlarını tutuyor, ulusal ayran kolayca kabarıyor. Belki böylece "birlik beraberlik" sağlanıyor. Ama bireysel vicdan, kitle kültürüne kurban edilmiş oluyor. Vatan sevgisi, vatan hasreti, insani bir duygu iken, ulusal önyargıların temelini oluşturuyor.