Sorumluluk üstlenen aynı anda beklentinin odağı da olmuştur. "Ben Müslümanlardanım diyen" ahireti merkeze alarak, dünyaya dönük sorumlu bir duruş sahibi olduğunu ikrar etmiş olur.
Bütüncül bu sorumluluk kendi nefsinden başlayıp "millet"ine oradan da tüm insanlığa uzanır. Bu bakış mucibince her insanın, aynı inancı paylaşmasa da, inanan insandan beklenti içinde olması makul bir durumdur.
Müslümanlar arası ilişkilerin tanıma sığmaz ölçülü zenginliği, asgari düzeyde adaletle başlar ve bütün insanlığa da buradan dağıtılır. Herkesin Müslüman kimliğe sahip insandan adaletle davranma talebi meşru bir istektir. Sınırların en geniş pozisyonu aldığı savaşlarda dahi adalet anlayışı, müminin içinde onu dizginleyen, bilinçle davranmaya yönelten ulvi bir refleks haline gelmelidir.
Hz. Ali kılıcını indirirken yüzüne tüküren düşmanını öldürmekten vazgeçiyor. Kılıcın inmeye hazırlandığı andaki maksat ve psikoloji, tükürme ile farklı bir yöne kaymıştır. Olay şahsileşmiş, kibir harekete geçirici saikin yerini almıştır. Hz. Ali'nin en kısa, en kızgın anda nefsin iğvası ile Hakkın çağrısını ayırt edebilmesi, adalet duygusunun an içinde diri tutulmasına etkileyici bir örnektir.
Adalet olmadan kardeşlik duygusu, sevgi ve merhamet kök salmaz. İslam'ın çağların aşıp gelen çağrısına baktığımızda, pek çok örneğin öğretmenliğinde, adil dönemlerdeki uygulamaların kendiliğinden bir tebliğ olduğunu görürüz.
Adaletin dilden ziyade, işleme / eyleme sirayet etmesi farkı oluşturur; görülmeyi zahir hale getirir. Adalet görünürlüğe hukuk olarak yansır ve fiziki yaptırımı / cezayı devlete devlet eliyle kullandırır.
Adalet, içinde keskin ve göreceli boyutlar taşır. Suçun oluşmasını, ona tesir eden etkenleri düşünmeden, yerine ve duruma göre empatiyi yerli yerince kullanmadan adalet duygusu gelişmez.
Adalet duygusu vicdanda makes bulmazsa cezanın caydırıcılığı önemini kaybeder. Toplumun ekseriyetinin suç olmaktan çıkardığı bir eylemin, yazılı halde bulunması bir mana teşkil etmez.
Kişisel mahkeme hükmündeki vicdanla, toplum mahkemesi ve hesap günü duruşması üçlüsü arasında uyum ve tutarlılık olması elzemdir.
Hesap günü mahkemesi etkileyici merkez konumunu korumadığında adaletle hukuk arasına mesafe girer. Bu aşamada hukuk, hakkı koruma vazifesini ifa etmenin engeli haline gelir.
İlk insanın aynı zamanda Peygamber oluşu, Evrensen Tabii Hukukun işlevini, bir orandan, sürdürüyor olmasında etkili olduğu söylenebilir.
Adaletin insaf kadar, mantık yürütme biçimiyle de doğrudan ilgisi var. Bir başka deyişle, aklın asıl temyiz mahkemesinde; kaçak yapamayacağı mahşer günüyle inşası gerekli.
Böylesine elzem bir konu, yürürlükte uzmanlara teslim edilmiş durumda. Toplumun dokusunun kaliteye ulaşması, insan ilişkilerindeki seviye ile doğrudan alakalıysa, eğitimin acil ihtiyaç başlığını adalet ve hukuk konusu teşkil etmeli değil mi?
Günlük veya tarihi pek çok olayın her sınıfta ve her seviyede öğrencilerin kurduğu mahkemede yargılanması, öğretilen, hayata uğramayan pek çok konudan daha elzemdir. Bu çaba sonucunda, mülkünü sahibinin rızasına muhalif kullanıp en küçük menfaatinde feryat eden çelişkili tipolojinin anlayışına uyarı düşülmüş olur.