Ödül olmadan önce Alfred Nobel silah üreticisi ve dinamiti icat etmiş bir kimyacıydı. 1888'de ölümünü anmak üzere alelacele basılıp yayınlanan yazı şu cümleyle başlıyordu: "Ölüm taciri öldü".
Alfred Nobel silahların yıkıcı etkisini ve bilimin insanlığın hizmetine sunulduğunda faydalarını başkalarından daha iyi biliyordu. Bu yüzden bugün adını taşıyan ödüllerin var olmasına tüm servetini miras bırakmayı bilmiştir. Nobel Barış Ödülü bilhassa "insanların en iyi veya daha iyi şekilde kardeşlik içinde bir arada yaşaması için, düzenli orduların kaldırılması veya azaltılması aynı şekilde barış meclislerinin oluşturulması ve yaygınlaştırılması" için verilmelidir.
Kuşkusuz, Oslo Nobel Komitesi'nin 2013 Barış Ödülü'nü Kimyasal Silahların Yasaklanması Örgütü'ne (OIAC-OPCW) verme kararı kurucusunun felsefesine ve silahsızlanma isteğine tamamen uygun. OPCW'nin 1997'de kuruluşundan beri, ülkelerin biriktirdiği kimyasal silah stoklarının imha edilmesi ve 20.yüzyılda en büyük vahşetlere eşlik etmiş olan dehşet verici maddelerin kullanımının engellenmesi için çalışıyor olduğunu kamuoyu bilmiyor. OPCW hala yalnızca kısmen etkili bir süreç olan 1993 Kimyasal Silahların Yasaklanması Konvansiyonu'ndan sorumlu.
Bu nedenle örgütün yaptığı işi kutlamak, uzun ve zorlu bir teknik süreçten oluşan silahtan arındırma görevini yürütmesini teşvik etmek gerekir. Bu aynı zamanda Nobel Ödülü'nün, 2009'da Barack Obama'nın "nükleer silahlardan arındırılmış" bir dünyaya çağırdığı Prag konuşmasından sonra seçilerek taltif edildiği, silahsızlandırma amacıdır. Dört yıl önce bu ödül, George W. Bush'un Irak'taki kitlesel imha silahlarına ilişkin sözlerine karşı koymaya çalışmış olan Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu (AIEA) Başkanı Mısırlı Muhammed El Baradey'e verilmişti.
Ne var ki, OPCW'nin ödül için seçilme zamanı ve bu kararın ortaya çıktığı uluslararası bağlam Nobel ödülüne tutarsız bir boyut katıyor.
OPCW, 21 Ağustos'ta Şam'ın banliyölerinden olan Guta halkına yönelik trajik saldırıdan sonra, Beşar Esad rejimi ile yürütülen kimyasal cephaneliklerin imha edilmesi yönünde yürütülen müzakere sürecinin merkezinde yer alıyor.
16 Eylül'de Washington'un Suriye'ye hava saldırısı tehdidinde bulunduğu bir sırada sürpriz bir Rus-Amerikan anlaşması ile başlatılan bu süreç, diplomatik planda, Suriye diktatörünü işine geri döndürdü. OPCW, icbar etme yetkisi olmayan fakat devletlerin yalnızca gönüllü olarak kimyasal silahlardan vazgeçme kararına refakat eden teknik bir kurumdur. Bu nedenle herhangi bir yönetime nasıl tavır alıyorsa, şimdiden yaklaşık 120 000 kişinin öldüğü kanlı bir iç savaş yürütüyor olmasına rağmen Beşar Esad yönetimine de aynı tavrı gösteriyor. Esad'a böyle bir mühlet vermek OPCW'yi meselenin merkezine çeken Rusya'nın amacıydı.
Nobel Komitesi Nisan ayı itibariyle tercihini belirlemeyi sonlandırmaya ve Suriye'deki fiili durum tarafından güdülenmemeye özen gösterdi. Fakat kısaca buradaki belirsizlik Suriye'nin silahlardan arındırılmasının aciliyetini unutturmamalı.
Le Monde, Başyazı