Türkler ve Ermeniler: Bir noktadan başlamak gerekli

Türkiye'nin Ermenistan'la bu ayın 10'unda İsviçre'nin Zürih kentinde imzaladığı protokole dönük değerlendirmeler ne olursa olsun bu protokol birçok açıdan tarihe geçecektir.

Zira bu protokol 88 yıldan fazladır iki ülke arasında bir ilktir. Kafkas ülkeleri (Türkiye, Azerbaycan, Gürcistan ve Ermenistan) 13 Ekim 1921'de Kars Anlaşması'nı imzalamışlardı. Kars Anlaşması bu ülkelerin sınırlarını çiziyor ve aralarındaki ilişkilerin yapısını belirliyor. Dolayısıyla Zürih protokolü tabiri caizse Türkiye ile Ermenistan arasındaki ilişkiler tarihi için benzeri görülmemiş bir ilerleme olarak görülmektedir.

İki ülke arasındaki protokol, aralarındaki buzları kırmayı hedefleyen biçimsel ifadelerden ibaret olmayıp öz konuları ele alıyor. Zira protokol direkt ihtilaflı konuların derinlerine girdi ve ilkesel açıdan çözüm amaçlı bir çerçeve belirledi. Bu, iki ülkenin düşmanlık yıllarını bitirme eğilimini yansıtıyor. Protokolün, oldukça dikenli düğüm oluşturduğu düşünülen konuların ehemmiyeti dikkate alınarak Türk tarafı için büyük ölçüde dengeli olduğu söylenebilir.

Ermenistan'ın Anadolu'da Ermenilerin Türkler eliyle kapsamlı bir katliama maruz kaldıkları 1915 olaylarının araştırılması için bir tarih komisyonu kurulmasına onayı, Ankara için büyük bir başarı sayılabilir. Ermenistan 1915 yılında yaşananların resmî 'soykırım' ve tartışılmaz tarihî bir kabul olarak görerek araştırmayı reddediyordu.

Tarih komisyonunun oluşturulması bile herkes tarafından yaşananların gerçeğini şüphe halkası içine koyuyor. Bu ise 'soykırım' konusunun merkezî yer işgal ettiği Ermeni vicdanına güçlü şekilde dokunuyor. Fakat buna karşın Ermenistan, protokolün, diplomatik ilişkiler kurulmasının ve sınırların açılmasının Ermeni çoğunluğunun oturduğu ve 1993-1994 yıllarında Ermenistan tarafından işgal edilene kadar Azerbaycan'a bağlı olan Karabağ bölgesinden çekilme konusuyla bağlantılı kılınmamasında başarılı oldu.

Türk-Ermeni protokolünde bu şartın yer almaması, Ermenistan için başarı ve Türkiye ile Azerbaycan ilişkilerini vuran kriz olarak görülebilir. Ayrıca Türkiye ile Ermenistan arasındaki sınırların açılması Ermenistan'a tecrit halinden çıkış olanakları sağlıyor, ekonomik canlanma ve bölgesel projelere katılma ve rolü veriyor. Bununla birlikte protokol uzun ve çözümsüz süreçte bir başlangıç noktası sadece. Zira birçok zorluklarla karşılaşacak.

Özellikle de Ermenistan açısından işler daha da zor görünüyor. Zira sınırlar ve soykırım konularında Ermeni hoşgörüsü beklenmiyordu. Son protokolün zor yönlerinden biri de burada. Özellikle de soykırım konusu sadece iki devlet arasındaki ilişkilerle bağlantılı değil. Ortada bir üçüncü taraf olarak Batı, Ortadoğu ve özellikle de Lübnan'daki güçlü Ermeni diasporası var.

Ayrıca Ermenistan içinde Ermeni halk kesimlerinde anlaşmaya karşı çıkanlar sınırlı değil ve hatta bu durum Cumhurbaşkanı Sarkisyan'ı devirmekle ve sıfır noktasına dönmekle son bulabilir.
Türk tarafı açısından en büyük zorluk bütün partilerdeki milliyetçi muhalefette değil sadece. Aksine en büyük sorun AK Parti'nin sınırların açılması veya diplomatik ilişkilerin kurulması konusundaki ilerlemeyi Karabağ'da ilerleme kaydedilmesine bağlamak gibi protokolde yer almayan şartlara kendisini bağlamasında.

Protokolün imzalanması sonrası Başbakan Erdoğan'ın Karabağ konusunda ilerlemeyi garanti etmeyen hiçbir adım atmayacağını açıklaması, Azeri Cumhurbaşkanı İlham Aliyev'in Ermeni meslektaşıyla görüşmelerin hiçbir ilerleme kaydetmediğini belirtmesi, protokolün Türk Parlamentosu'nda onaylanmasını geciktireceği veya sonraki adımların uygulanmasını erteleyeceği yönündeki endişeleri yansıtıyor. Protokole sponsorluk yapan, imza töreninde hazır bulunan ve ABD, Rusya, Fransa ve AB dışişleri bakanlarıyla temsil edilen uluslararası şemsiye ise protokolü bazı engellerden koruyor. Türk ve Ermeni iç siyasetinden kaynaklanan engellere karşı bir şey yapamazlar. Ancak ne Türkiye ne de Ermenistan aralarında bir asırdır süren düşmanlığı sürdürebilir. Bir noktadan başlanması gerekir. Birleşik Arap Emirlikleri gazetesi El Haliç, 21 Ekim 2009

Kaynak: Zaman