Türkiye'yle geleceğimiz bir

Geçen hafta bir grup Arap arkadaşımla beraber, Türkiye’nin Arapça televizyon kanalının açılış törenine katılmak için İstanbul’daydık. Başbakan Tayyip Erdoğan törende yarım saat kalırken, bizimle dört saat geçirdi ve mutlu görünüyordu.

Dostum Fehmi Hüveydi’yle birlikte Erdoğan’la bir söyleşisi yaptık. Söyleşinin yarım saat sürmesi planlamıştı, ancak bir saate yakın uzadı. Erdoğan bütün sorulara ayrıntılı bir biçimde ve lafı uzatmaya gerek duymadan kendine tam bir güven içinde yanıt verdi.

Söyleşiyi burada tekrarlamayacağım, ancak bazı noktaları ekleyeceğim. Söyleşinin başında Erdoğan’a, kendisine ne soracağımı bilemediğimi çünkü açılış konuşmasında dile getirdiği bütün görüşlerle hemfikir olduğumu belirttim. Tıpkı geçen yıl Şimon Peres deccalının sözlerine tepki gösterip İsrail’ın barbar saldırılarına karşı Gazzelilerin yanında yer alarak, Davos’ta bir oturumdan çekilirken yaptığı konuşmayla hemfikir olduğum gibi... Erdoğan’a bu tarihi oturuma katıldığımı söyledim, ancak eski bir Arap başbakanı dostumun eşinin, o günden beri evinin bir köşesinde kendi ülkesinin bayrağının yanına Türk bayrağını astığını ifade etmedim...

Bir gazeteci olarak insanlardan şüphe duyarım. Ancak Erdoğan’ın Kudüs, Haremüşşerif ve Gazze’ye yönelik tutumlarında dürüst olduğunu düşünüyorum. Partisi değişmez bir İslamcı arka plana sahip. Erdoğan, Türklerle Arapların bir elin parmakları veya et ve tırnak gibi olduğunu belirtti. ‘Geçmişimiz bir, geleceğimiz bir’ vurgusu yaptı.

Arapça, ‘ev alma komşu al’ diye ekledi. İstanbul, Ankara, Kahire, Beyrut, Amman, Mekke, Medine ve Kudüs arasında birliktelikten söz etti. Filistinli şair Mahmud Derviş’e işaret etmesi, konuşmasını Arapça ifadelerle süslemesi ve ‘Doğu’ya sırtımızı dönmeden Batı’ya yöneldik’ demesi beni sevindirdi.

Türkiye de nükleer silah istese...
AKP’nin iktidara gelmesinden sonra, Erdoğan hükümetinin Arap-Türk ilişkileri açısından yarım asırdır görülen iyi Türk hükümeti olduğunu yazmıştım. Hâlâ aynı görüşteyim. Hatta, bu hükümetin yedi yılda yaptıkları, Arap sorunlarını bizzat kendi sorunlarıymış gibi destekleyen bir müttefik ve dost olduğunu teyit ediyor. Türkiye’nin Kudüs, Mescid-i Aksa ve yerleşimlere yönelik yaklaşımı, açıklanmış Arap tutumlarından daha iyi.

Türkiye Erdoğan hükümetinin gölgesinde İran’la da iyi ilişkilere sahip ve başbakan bizimle yaptığı söyleşide konuyla ilgili resmi açıklamalarından bildiğimizin dışına çıkmadı. Nükleer sorunun diplomasiyle ele alınmasını tercih ediyor ve alternatifin felaket olacağını düşünüyor. Kendisine İran’ın nükleer bomba üretmesini, Türkiye’nin nükleer silah sahibi olmaya çalışmasını, Mısır, Suudi Arabistan ve diğer bölge ülkelerinin de bu silaha sahip olmasını temenni ettiğimi söyledim. Zira nükleer silahlanma yarışı, büyük devletleri Ortadoğu’yu kitle imha silahlarından arındırmaya ve İsrail’i herkesi tehdit eden nükleer cephaneliğinden kurtulmaya sevk etmenin tek yolu bu.

Bu sözlerimin bazılarının hoşuna gitmeyeceğini biliyorum, ancak doğruluğunda ısrar ediyorum. (Londra’da Arapça yayımlanan Hayat gazetesi, 7 Nisan 2010)

Kaynak: Radikal