Türkiye'ye yönelik Avrupa faşizmi

Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy Türkiye'nin AB üyeliğine yönelik sert muhalefetini ortaya koydu ve Almanya Başbakanı Angela Merkel de bu tutumunda kendisine eşlik etti. 
 
Bu durum AB'yi laik Türkiye'nin doğal yeri olarak görmüş modern Türkiye'nin kurucusu Kemal Atatürk'ün metodunu destekleyen Türk liberalleri sıkıntıya düşürecektir.

Bu sert Fransız-Alman tepkisi, ABD Başkanı Barack Obama'nın Avrupa-Amerikan zirvesine katıldığı sırada ve ilk İslam ülkesine yönelik ziyareti için Ankara'ya yönelmeden önce İslam dünyasına olumlu mesaj vermek için Türkiye'nin AB üyeliğini desteklemesi sonrası geldi.

Türkiye'nin AB üyeliğine yönelik Fransız ve Alman itirazları, Türkleri nüfusları 75 milyona vardığı için üyeliklerinin onları AB içinde büyük bir kütle haline getirecek olması gibi kırılgan gerekçeler üzerinde yoğunlaşıyor. Oysa endişe esasında Türklerin İslam dinine mensup olmasının 'Hıristiyan' Avrupa kulübünde 'Müslüman' çoğunluğun yer etmesini sağlamasından kaynaklanmaktadır.

Yunanistan gibi başka bazı Avrupa ülkelerince desteklenen bu Fransız ve Alman tutumları skandal bir çifte standart içeriyor. Çünkü Türkiye üye bütün Avrupa ülkeleriyle yan yana duran bir NATO paktı üyesi. Fakat bu ülkenin NATO'ya katılması ve gerektiğinde savaşlara girmesi de dahil askerî bütün sorumluluklarını taşımasının helal, ancak ekonomik yararların olduğu AB'ye girmesinin haram olduğu açık.

Türkler AB üyeliğinden tamamen mahrum bırakılmalarının faşist ve dinî sebeplere dayandığını çok iyi biliyorlar. Çünkü Polonya, Romanya ve Bulgaristan gibi düne kadar karşıt Varşova Paktı üyesi olmuş ülkeler, Türklere dayatılan taciz edici şartlar olmaksızın kolaylıkla AB'ye girdiler.

Peşi sıra gelen Türk hükümetleri AB'nin ülkelerinin birliğe katılması için öngördükleri bütün mazeretleri ortadan kaldırdılar. İdam cezası kaldırıldı, işkence ve gelişigüzel tutuklamalar da dahil insan haklarıyla ilgili uluslararası bütün anlaşmaları üstlendi, demokratik seçeneği derinleştirdi. Hatta iş iktidardaki İslamcı Türk AKP'nin zinayı ve cinsel aykırılığı suç saymaması derecesine kadar vardı. Bununla birlikte şu ana kadar üyelik talebi kabul edilmiş değil. Sarkozy ve Merkel'in bu üyeliği reddeden açıklamaları kapıları tamamen kapatması yönünde geldi.

Bu faşist Avrupa tutumlarının Türkiye'nin kendi İslam coğrafyasına dönüşünü ve özellikle de Ortadoğu bölgesinde güçlü bölgesel bir aktör olarak rolünü yeniden almasını isteyen İslamcı akımlara yarayacağı kesin. Görünen o ki başka laik ve milliyetçi gruplar Atatürk'ün ülkesinin güçlü müttefikleri olarak bel bağladığı Avrupalıların kendilerini aldatması sonrası aynı kanaate ulaşmaya başladılar.

Avrupalılar Türkiye'ye ve laik akımlarına karşı büyük bir yanlış yapıyorlar, genelde Türklere, özelde ülkelerinin laik kimliğini korumak ve halihazırdaki hükümetin İslamî eğilimlerine direnmek için Ankara ve İstanbul sokaklarında gösteri yapanlara yanlış bir mesaj gönderiyorlar.

Bu ikiyüzlü ve çifte standart Avrupa tutumları iktidardaki AKP'nin parlamentoda çoğunluğu elde etmesine, cumhurbaşkanlığı ve başbakanlığı tekeline almasına kendisini ehil kılan büyük çoğunluğu kazanmasına yol açtı.

Londra'da Arapça yayımlanan El Kuds El Arabi gazetesi, başyazı, 6 Nisan 2009
 
Kaynak: Zaman