Türkiye'nin yaşadığı üç temel sorun

Türkiye ayrıcalıklı ve önemli coğrafik konuma sahip bir ülke. Batı ile Doğu'yu birbirine bağlayan bir köprü, Avrupa, Asya ve Akdeniz ülkeleri arasında bağlantı halatı mesabesinde. 
 
Tarihi ve uygarlık özellikleri Türkiye'ye siyasi, ekonomik ve hatta kültürel olarak uluslararası roller oynama imkânı veriyor. Bu özelliklerle bozulan dengeleri düzenliyor. Fakat Erdoğan hükümetine yönelik komplolar dışarıdan içeriye akıyor. Zira Erdoğan hükümeti İbrani devletinin parçaladığı Arap bölgesindeki uluslararası siyasetin kirişlerini düzeltmeye başladığında darbeci mayınlar İslamcı hükümetin önüne yerleştirilmiş oluyor. İslamcı eğilimlere sahip AKP'nin iktidara geldiğinden bu yana enkaz altından çıkan Türk devletinin kurumları arasında iradeler çekişmesi, soğuk ve sıcak savaşlar şiddetlendi.

Hepimiz Türkiye'nin yaşamaya başladığı öz dönüşümleri ve karakteristik geçişi biliyoruz.

Türk halkı bu geçişi Araplardan ve Batı'dan önce hissetti. Erdoğan ve Gül liderliğindeki AKP, seçim sandıkları kanalıyla iktidarı Türkiye'yi çokça gerileten laiklerin elinden aldı. Türk politikası bugün üç temel sorun yaşıyor. İlki Türk iç şartları, Türkiye'yi ileriye götüren Erdoğan hükümeti ile Türk kalkınmasını geriye çeken askerî laiklik arasında amansız bir çekişme yaşıyor. Hükümet uluslararası alanda yaşanan gelişmeler doğrultusunda yeni bir politika izledi, Türkiye'nin demokrasi, azınlık hakları ve inanç özgürlüğü gibi en önemli değişmezlerini, Türk vatandaşın kültürü ve eğilimleri ne olursa olsun haklarını ve saygınlığını korudu. Fakat bunlar askerî kurum içindeki emekli ve muvazzaf 'laik şahinleri' hoşnut etmedi. Hükümet ile asker muhalifleri arasında savaşlar patlak verdi ve yargıya sıçradı. İslamcı hükümete darbe girişiminde bulunmakla suçlanan ve aralarında dört emekli generalin de bulunduğu yaklaşık 50 kişinin yargılanması başladı. Böyle bir gelişme geçmişte yaşanmamıştı. Türk devletinin iki kurumu arasındaki bu derin anlaşmazlığın sonucu olarak Erdoğan hükümetinin attığı doğru birçok adım boşa gidecek.

İkinci temel sorun ise Erdoğan hükümetiyle birlikte Türk dış politikası Türkiye'yi kendi bölgesel ve uluslararası konumuna yeniden getiren bir dinamizm ve canlılık yaşadı. Cesur politikalarıyla Ortadoğu'da ve önemli birçok uluslararası mevzilerde durgun sular hareketlendi. Türk halkının devlete ve hükümetine güveni geldi. Hükümet uluslararası alanda yaşananlara, Filistin ve Lübnan halkını İsrail'le savaşlarında destekleyen halk gösterilerine katılma kapılarını açtı. Sonrasında Erdoğan, dünya ülkelerinin işgalcileri frenlemekte başarısız olduğu bir zamanda Filistin halkına ve İslam dünyasının kutsallıklarına karşı işlediği suçlardan dolayı İsrail devletindeki ırkçı hükümete peşi peşine salvolarla bulundu. Erdoğan'ın bu tutumu takdiri ve saygıyı hak ediyor. Bu hükümete muhalif bazı Türklere düşen ise bölgesel ve uluslararası alanlarda Türkiye'nin rolünü kaybettiren önceki Türk hükümetlerinin klasik yüzünü değiştiren AKP hükümetinin kazanımlarıyla övünmektir.

Üçüncüsü ise Erdoğan hükümetini bekleyen siyasi sorunlar. Hükümet bu sorunlarla daha fazla direnmeli. Çünkü çatışmaların ortasında bulunuyor ve Türk devleti için attığı yararlı adımlardan geri dönme hakkı yoktur. Türk hükümeti Siyonist lobilerin hedefidir. Bu lobiler birçok sıkıntıyı aşma gücünü ispatlayan ılımlı İslamcı hükümeti düşürmek için içerideki laiklere destek vermektedir. Hatta ABD bile Türkiye'nin İran'la iyi ilişkileri sebebiyle dış politikalarından rahatsız olmaktadır. İran'ı sonuçlarını sadece Allah'ın bildiği yaptırımlar bekliyor. İran'a yönelik bir saldırı Türkiye'ye de zarar verecektir. Londra'da Arapça yayımlanan El Kuds El Arabi gazetesi, 24 Mart 2010
 
 

Kaynak: Zaman