Türkiye'nin Transatlantik eğilimleri

  
 
ABD Alman Marshall Fonu'nun bir süredir yaptırmakta olduğu "Transatlantik Eğilimler" araştırmasının sonuncusu geçen ay açıklandı.
Geçen haziranda, ABD ve aralarında Türkiye'nin de olduğu bazı Avrupa ülkelerinde yapılan araştırmanın üzerinde durulmaya değer bulguları var. Araştırma raporunun "Çalkantılı Türkiye" başlığını taşıyan bölümünde, son yıllarda bazı gözlemcilerin 2003'te Irak savaşı sırasında ABD ile çıkan kriz ve 2005'ten sonra AB ile ilişkilerin gerilmesi nedeniyle, "Türkiye'nin Batı ittifakından uzaklaşmaya başladığı" endişesini dile getirdiklerine dikkat çekilmekte.

Rapora göre, 2007-2008 arasında Türkiye'de AB'ye duyulan "sıcaklık" (100 üzerinden) 26 dereceden 33'e, ABD'ye duyulan sıcaklık ise 11'den 14'e yükselmiş. Rapor, bu nisbi "ısınmanın" Batı'nın AKP'nin Anayasa Mahkemesi tarafından kapatılmasına karşı tavır almasıyla, Bush yönetiminin PKK'yı "düşman" ilan edip Türkiye'nin K. Irak'a askerî müdahalelerine yeşil ışık yakmasıyla açıklanabileceğini ima ediyor. Bu yorumda isabet var.

Araştırmanın bir bulgusu da, Amerikalıların ve Avrupalıların Türkiye'ye duydukları sıcaklığın karşılıksız kalması. Şöyle ki Amerikalılar arasında Türkiye'ye duyulan sıcaklık 47 dereceye, Avrupalılar arasında 43 dereceye varırken, Türkler arasında ABD'ye duyulan sıcaklık 14, AB'ye duyulan sıcaklık da 33 dereceyi geçmiyor. Bunda şaşırtıcı bir taraf görmüyorum. Irak'ta yüz binlerce sivil Müslüman'ın ölmesine yol açan Amerikan işgalinin, Bush yönetiminin Kasım 2007'ye gelinceye kadar K. Irak'taki PKK konusunda kılını dahi kıpırdatmamasının Türk kamuoyunda karşılıksız kalması herhalde beklenemezdi.

ABD'ye duyulan "soğukluk" Bush yönetimine yöneliktir. Bill Clinton yönetimi sırasında Türkiye halkının ABD'ye hayli "sıcak" baktığı biliniyor. AB'ye duyulan soğukluğa gelince: Türklerin Soğuk Savaş boyunca tereddütsüz bir Avrupa ülkesi sayılan, 1999'da öteki aday ülkelerle aynı koşullarla AB'ye üye olacağı ilan edilen Türkiye'nin kimi Avrupalı politikacılar tarafından "Avrupa'da yeri olmayan bir ülke" ilan edilmesine tepki duymaması çok tuhaf olurdu. Bu bulguları Türkiye'nin Batı ittifakından, hele (eğer Batı bu değerleri temsil ediyorsa) insan hakları, demokrasi, hukuk devleti ve farklılığa saygı ilkelerinden "soğuması" şeklinde yorumlamak çok yanlış olur. Bu bulgular Türkiye'nin Batı'ya sırt çevirmesinin değil, ancak kimi Batılı liderlerin Türkiye'ye ve Batılı değerlere sırt çevirmiş olmalarının bir ölçüsü olabilir.

Araştırma gerek Avrupalılar, gerekse Türkler (% 55) arasında çoğunluğun (% 57 ve 55), Türklerin çok farklı değerlere sahip oldukları, bu nedenle Türkiye'nin Avrupa'nın bir parçası olmadığı konusunda mutabık olduklarını söylüyor. Bu bulgu bana sadece Dünya Değerler Araştırması'nın Avrupalıların kendi aralarında çok farklı değerlere sahip olduklarını, "ortak Avrupa değerleri" iddiasının bir efsaneden ibaret olduğunu gösteren bulgularını anımsattı. (Bkz. " 'Ortak Avrupa Değerleri' var mıdır?" başlıklı, 9 Kasım 2006 tarihli yazım.)

Peki, Avrupalıların % 60'ı (Amerikalıların % 48'i) Türkiye'nin bir gün AB'ye üye olacağını düşünürken, bu oranın Türkler arasında % 26'da kalmasına ne demeli? Türkiye'de AB üyeliğini destekleyenlerin oranının 2004'te % 74'ten, 2008'de % 49'a indiğini dikkate alırsak, bunun her şeyden çok Türkiye yurttaşları arasında AB'ye duyulan güvensizliği yansıttığı söylenebilir. Türklerin yaklaşık yarısının Türkiye'nin uluslararası ilişkilerde kendi başına, yalnızca % 20'sinin AB ile, sadece % 3'ünün ise ABD ile birlikte hareket etmesini istemesi de muhakkak ki aynı güvensizliğin bir başka yansıması.

Not: Değerli okurlarım. Bugünden itibaren Zaman'daki köşe yazılarım, bir süre haftada üç yerine bir kez, sadece salı günleri çıkacak. Kazandığım zamanı yazmakta olduğum, kuşağımın serüveni üzerine bir kitabı tamamlamak için kullanacağım. Bana bu imkânı tanıdığı için Zaman Gazetesi yönetimine, özellikle de Genel Yayın Müdürümüz Ekrem Dumanlı'ya kalpten teşekkür ederim.

 
Kaynak: Zaman