Türkiye, Afrika’ya dahlinde olağanüstü addedilecek bir değişimle Somali’de hızla bir müttefik ve uluslararası bir aktör haline geliyor. Ankara kuraklığın, karmaşık terörün ve devletsizliğin Somali’de yarattığı yıkıcı duruma müdahale etmeye ilgi ve gönüllülük gösterdi. Türkiye, milyonlarca Somalilinin açlıktan kırıldığı devasa kıtlık sırasında kendi başına cevap veren ilk ülke oldu; Somali’nin geleneksel bağışçıları ise geçici bir yardım paketi göndermekten fazlasını yapamadıkları gibi buna istekli de değillerdi.
Ankara’nın Somali’ye karşı ilkeli yaklaşımına hamledilebilecek üç temel etken vardır. Ankara’nın İslami değerlerini tanımlayan ahlâki otorite; Türkiye’yi yükselen bir küresel rakip kılan ticari fırsat; ve Ankara’nın küresel kavşak – farklı fikir, kültür, iş, insan ve yenilik kavşağı - emelinin parçası olan jeostratejik vizyon.
Somali yirmi yıldır savaşlarla, insani felaketlerle, terör ve devletsizlikle uğraşıyor. Uluslararası camia Somali’nin çözümünü tekrar kurgulayıp duruyor fakat birinde bile başarılı olamayarak itibarını sarsıyor. Bu tür sözleşmelerden biri Londra’da yapılmış, Türkiye dâhil 50 devlet başkanı Somali hakkında gidişatı belirlemek üzere taze bir başlangıç için İngiltere’nin organizasyonuyla bir günlük konferansta bir araya gelmişlerdi.
Üstüne üstlük, Somali etnik hatlarla bölünmüş, açmazlar ve siyasi münakaşaların felç ettiği çok sayıda geçiş hükümetine tanık olmuştur. Ülke, Siyad Barre rejiminin düşüşünden beri güçlü bir merkezi yönetimden yoksundur ve altyapı büsbütün çökmüştür.
Erdoğan Mogadişu’ya yaptığı ziyaretten sonra Foreign Policy’de yayınlanan sert yazısında uluslararası câmiayı Somali’deki ölümcül başarısızlıktan dolayı ağır bir şekilde eleştirdi. Türkiye ise Somali’deki krize diğer bağışçıların yaptığı gibi vaat ve planlarla değil [yardımları hemen] teslim temelinde gayretle ve çok daha alçakgönüllükle yaklaştı ve daha önce görülmemiş akınlar yaptı.
Doğu ve Batı medeniyetlerinin kavşağında olan Türkiye diğer Müslüman ülkelerin aksine kendisini Somali’de olup bitenleri kısmen de dini ve tarihi bağlar dolayısıyla umursayan kardeş Müslüman ülke olarak ortaya koydu.
Somali’yi canlandıran tarihi ziyaret
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan 19 Ağustos 2011’de Pazar günü Mogadişu’yu ziyaret ederken, ki bu ziyaret çok iyi hatırlanmaktadır, havalimanında bekleyip tezahürat yapan kalabalığın çoğu Erdoğan’ı tanımıyor, simasını Aden havalimanının her yerine asılmış posterlerden tanıyorlardı. Sıradan Somalililerin yabancı liderlere karşı nasıl yabancılaştıklarını ve teknoloji dünyasıyla bağlarının nasıl koparıldığını kibarca hatırlan bir şeydir bu.
Bu ziyaret, önemli bir misyonu imlemiştir zira çok kısa süreli ziyaretten fazlasını güç yetiremeyen diğer uluslararası bağışçılar dış kenardayken Erdoğan, son yirmi yılın en tehlikeli şehirleri arasında olan Mogadişu’ya gitme cesareti gösteren ilk liderdi. Erdoğan’ın ziyareti sözde uluslararası câmianın mahcup edici durumunu da imlemiştir. Ankara Somali’de, dış aktörlerin üzücü şekilde berbat ettiği bir ülkede, kendi başına risk alıyor ve üstün azametiyle değil ahlâki otoritesiyle hareket ediyordu.
Ayrıca, Erdoğan’ın, Başkan Şeyh Şerif’le görüşmesinden sonra Mogadişu’ya 20 yıldır ilk kez yeni bir büyükelçi ataması, aynı gün büyükelçinin itimadnâmesini sunması, Ankara’nın Somali temsilciliği konusunda aciliyetini gösteren incelikli bir delildir. Erdoğan’ın ziyaretini takip eden günlerde Türkiye tek başına 250 milyon dolarlık insani yardım sözü verdi. Somali trajedisinin büyüklüğü – BM’e göre 3.2 milyon kişi vahim durumda – büyük bir uluslararası ilgiyi hak etmiştir.
Erdoğan’ın ziyareti öncesinde Mogadişu’da Erdoğan resimleri ve Türk bayrakları görünür olmuştu. Bu ziyaret nerden bakılırsa bakılsın tarihidir: Kutsal Ramazan ayına denk gelmişti, Erdoğan için kırmızı halı serildi, şeref kıtası dikildi ve 21 pare top atışı yapıldı. Somaliler 20 yıldır ilk kez bu jesti görüyorlardı. Erdoğan BM’in Mogadişu’yu gidilmemesi gereken tehlikeli bölgeler olarak sınıflandırmasına karşı çıkmış oldu. Ziyaret, ülke içindeki ve dışındaki gururlu Somalililerin gönüllerini ısıttı; Erdoğan’ın ziyaretini duygu yoğunluğu yaşadıklarından dolayı “Somali’nin gerçek tek Müslüman dostu” diyerek andılar.
Erdoğan’ın Somali ziyaretinin çığır açıcı olması, kısa bir süre görünüp ziyaretlerini askeri üslerle sınırlı tutan diğer ziyaretçilerin aksine şehri dolaşması, mülteci kamplarını ve hastanelerini ziyaret etmesi, Somali’nin dramını tek kalemde harekete geçirmesindendir.
Tarihi bağlar ve kardeş Müslüman ülke
Türkiye’nin Somali’ye dahli, Somali ticaret birliklerinin 2010’da İstanbul’da yaptıkları toplantılara bağlanabilir. Bu toplantı öncesinde, Ankara’nın Somali’ye ilgisi marjinaldi ama yeni de değildi. Her iki ülkenin Osmanlı dönemine giden tarihi ilişkileri var. Somali, Sultan Selim (1517) döneminde Osmanlı İmparatorluğuyla ilişkideydi. Yakın tarihte, Türkiye, Amerikan liderliğindeki Umut Operasyonu (Kara Şahin Düştü olarak da bilinir) sırasında Somali’ye yardım etti ve BM çatısı altında askeri birlik gönderdi; Mogadişu’da kültür ve eğitim tesisleri açtı. Türk birliği okul ve medreselere süt, gıda ve içecek dağıtımında kullanıldı ki Somalililerle eski ilişkileri muhafaza etmenin işaretedir. Nato’nun tek Müslüman üyesi olan Türkiye ve Somali sıcak bir ilişki sürdürmüşlerdir.
Başbakan Erdoğan’ın El Şebab şehirden çıkarıldıktan günler sonra sınırlı bir güvenlikle Mogadişu’yu ziyarete eşi Emine Erdoğan’ı ve beş kilit bakanı da getirmeye karar vermesi Türk çabasına ayrı ve emsalsiz bir geçerlilik verdi ve Türkiye’nin küresel dikkatleri Somali’nin vahim durumuna çekebilecek - eşsiz bir şekilde - güvenilir kardeş Müslüman ülke olduğu teorisi güçlendi. Türkiye’nin ilkeli yaklaşımı bir bütün olarak Somalililer ve Türkler arasında güven atmosferi oluşmasına yardım etti.
Türkiye’nin Somali’ye dahli konusunda farklı seslere bakınca Türkiye’nin Somali’ye dahlinden herkes memnun değil. Bir görüşe göre Ankara’nın Afrika’yla modern yakınlaşması, Somali’de derin kökleri olan Osmanlı İmparatorluğu mirasını canlandırmaya matuftur. Bir başka görüş – belki biraz daha kışkırtıcı bir görüştür - Türk hükümetini Somali hükümetine, yozlaşmış yetkililerden oluşan bir konsorsiyuma, safça nakit para pompalamakla eleştiriyor. Ankara bu iddiaları çürüttü ve Mogadişu’yla ilişkileri besledi.
Somali politikaları, kıtlıktan etkilenenlerin durumunu hafifletmeye odaklandı. Fakat yerlerinden çıkmış binlerce kişinin Mogadişu’ya gelişi ve kısa vadede hayat kurtarma imkânlarının ötesine geçme iradesiyle birlikte, Türkiye “sırf gıda ve ilaç sağlayarak Somali’yi ayakta tutamazsını” da fark etti. Bu amaç doğrultusundaki inisiyatiflere katılma ve destek sözü verdi. Bu taahhüt doğrultusunda, sağlık, eğitim, yol, çöp toplama tesisleri, sağlık sistemi, havalimanları ve daha önemlisi, Somali ulusal ordusunun inşası için destek verdi. Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ, “bu projelerin nihai amacı kurumsal inşa ve Somali’nin kendi kendine yetmesini sağlamaktır” dedi.
Daha merhametli olanı, 4 Ocak 2011’de Türkiye’de eğitim bursu için sırada bekleyen öğrencilere Mogadişu’da düzenlenen iğrenç saldırıda (100 kişinin hayatını kaybettiği söyleniyor) yaralananlara ücretsiz sağlık desteği vermesidir. Türkiye saldırıdan hemen sonra yaralıları tedavi amacıyla Türkiye’ye taşımak için uçak gönderdi.
Türkiye’nin Somali’deki rolü Ağustos ziyaretinden bu yana gün be gün arttı. Nairobi’de toplanmış BM ajanslarının bile iç savaştan dolayı gidilmeyecek bölgeler olarak sınıflandırdığı Mogadişu’da Türk yetkililerin ve sivil örgütlerin korkusuzca gitmesi için bir kalkınma bürosu açıldı. Dahası, bir süre sonra Puntland ve Somaliland’da iki büro daha açılacak. Türk Hava Yolları Sudan üzerinden Mogadişu’ya haftada iki sefer düzenlemeye başladı ki Türkiye’nin iş fırsatlarına açık olduğunun işaretidir. Türkiye nokta-i nazarından, Afrika Burnu’nda istikrarlı, güvenilir, yaşayabilir ve tercihen Müslüman bir müttefik, ekonomik hesaplarla birlikte çok önemlidir.
Türkiye, Somalilerin refahı için yol, havalimanı, hastane inşa ederek sosyal dokuyu yeniden inşa ediyor ve siyasi çözümün taşlarını döşüyor. Türkiye’nin Somali’de yürüttüğü bazı projelerin listesi yüreklendiricidir: 1.000 civarında öğrenciye Türkiye’de çeşitli dallarda eğitim görmeleri için burs veriyor; Türkçe öğreten okullar açıyor; Türk Kızılay’ı evinden çıkmış 15.000 kişiyi besliyor; büyük bir hastane ve ayakta tedavi merkezi Mogadişu’da ve diğer uzak bölgelerdeki 3 milyon Somalilinin hizmetinde. Türkiye’nin fakirleştirilmiş Somali ülkesine verdiği katkının net etkisi akıllara durgunluk veriyor. Somali yirmi yıl zarfında ilk kez küresel dikkatleri üstüne çekti ki daha iyisi için bir fark yaratabilir.
Yeni bir müttefik ve aracı
Türkiye’nin El Kaide’ye bağlılık sunan İslamcı örgüt el Şebab ile Federal Geçiş Yönetimi arasında örtük bir iletişim hattı kurduğuna dair de haberler var. Türkiye’nin aracılık sürecinde daha büyük bir diplomatik rol oynayabileceğinin altını çizmektedir bu. Türkiye’nin aracılık için dikkat çekici üstünlükleri var muhakkak ki: Somali’yle tarihi bağları, ortak İslami değerler, yerel vekillerin/uydularının ve iç siyasete bulaşmak için diğer güdülerin olmayışı.
İlave olarak, Türk Dışişleri Bakanı sayın Ahmet Davutoğlu Türkiye’nin Somali’de çatışan taraflar arasında aracılığa ilgi duyduğunu belirtip “avantajlarımıza ve her kesimden Somaliliyle özel ilişkilerimize rağmen, Türkiye Somali’de çatışan taraflar arasında bir aracı rol oynayacaktır” dedi. Somali’ye karşı alışılmışın dışındaki bu yaklaşım ışığında, Türkiye’nin angajmanı ülkede uzun vadeli olumlu gelişme adına ne tür imkânlar sunar? Türk angajmanı, bu ülkede çokça ihtiyaç hissedilen ulus inşasının katalizörü olabilir mi? Ankara’nın Somali’ye yaklaşım yöntemi imrenilesidir. Siyasi huzursuzluğun çözümünden önce gelişimi hedeflemeye cesaret edebilen bir ülkenin pragmatizmini, ümidini haykırmaktadır. Eğer doğru şekilde icra edilirse, çöplerin temizlenmesi gibi kamusal faydaları Mogadişu’nun temiz bir muhit olmasını sağlamakla kalmayıp Mogadişu’daki farklı farklı semtler ve liderler arasında işbirliğine temel sağlayabilir. Çatışmanın önlenmesine iyi bir temel olması için daha önceleri de benzer eylemlerde bulunulmuştu. Söylemeye gerek yok, Türkiye, Somali halkının en çok ihtiyaç duyduğu şeyi - yardım, inşa, yatırım - vermeye muktedir olduğunu ustaca ispatladı. Londra konferansının ardındaki büyük soru, Somali’nin gelişmesinde rol almak isteyen bunca ülkeyle ne olacağıydı. Türkiye AB’yle geçmişe uzanan bir tarihe sahip ve nispeten yakın gelecek üye olmayı amaçlıyorken yakın geçmişte sergilediği eylemler, pozisyonunu sırf Avrupa’nın büyük güçlerinin arzularını tatmin etmeye hasretmeyeceğini göstermiştir. Türkiye ve diğer taraflar arasında çıkar ihtilaflarına meydan vermemek için, ki muhtemeldir, bağışçıların işbirliğine ihtiyaç vardır.
Somali’de devlet inşası sürecinin geleceği “bağışçı istikrarına” ihtiyaç duyuyor. Türkiye bu süreçte gelişimin çeşitli yönlerine - Türkiye’nin hâlihazırda kayda değer farklılıklar yaratmıştır - ilgi duyan uluslararası aktörlerin başvuracağı aktördür. Türkiye’nin Somali’ye ilgisinin muhtemel bir AB üyeliğine ekstra puan toplama amaçlı yapmacık bir tavır olmadığı ortaya çıkmıştır. Somali’de devlet inşasının geleceğinde Türkiye Somalililerin kendisine duyduğu güvenden ve Müslüman olmasının sağladığı müstesna konumdan istifadeyle faal bir rol oynamalıdır. Uluslararası câmiaya gelince, Türkiye’yi Somali’ye insani model olarak tanımalıdır.
Diğer ulusların Türkiye’nin dur durak bilmeyen çabalarıyla işbirliği yapmaya ne derece gönüllü ve muktedir olduklarını ve Türkiye’nin diğer ulusların kendi [hükümranlık] alanına müdahale ettiklerini ne derece hissedeceğini bekleyip görmek gerekiyor.
Kaynak: El Cezire
Dünya Bülteni için çeviren: M.Alpaslan Balcı