Türkiye'nin Ortadoğu'daki geleceği

Obama'nın ABD başkanlığına gelmesinden bu yana Türkiye'nin bölgesel rolü durgunluk içine girdi. Obama'nın başkent Ankara'yı ülkesi dışındaki ilk konuşması için seçmesine, Türkiye'nin 'medeniyetler ittifakı' çerçevesinde Doğu ile Batı arasındaki diyalogdaki rolü ve girişimini övmesine rağmen özellikle de 'barış girişimindeki' bölgesel rolünü vuran donukluk gayet açık. Burada cevaplamaya çalıştığımız soru şu: Obama dönemindeki Amerikan ve Netanyahu dönemindeki İsrail yenilikleri gölgesinde Türk rolü nereye gidiyor?

Başkan Obama, Kahire Üniversitesi'nden İslam dünyasına yaptığı konuşmasında, Türkiye'nin geçen dönemde İsrailliler ile Suriyeliler arasındaki arabuluculukla barış çabalarındaki rolüne dair tek kelime etmedi ve 'medeniyetler ittifakındaki' rolüne işaret etmekle yetindi. Acaba bunun anlamı Obama'nın Türkiye'ye 'Arap-İsrail çekişmesinde oynadığı rolün şimdiden gerileyeceği' yollu dolaylı bir mesaj vermek istemesi olabilir mi? Bu soruya cevap ilk akla geldiği üzere kolay değil. Kanımızca Obama gölgesinde Amerikan politikalarının ve Netanyahu'nun 14 Haziran'daki küstahça konuşmasında ortaya koyduğu İsrail'in küstahça politikalarının yaşadığı son gelişmeler doğrultusunda ve Türk hükümetinin iç ve dış karşılaştığı sorunların ışığında yakın vadede Türk rolünün, Ortadoğu'daki şartların şu anki gibi kalmasına destekçi etken olacağı muhtemel. Türkiye'nin Suriye ile İsrail arasında yaptığı dolaylı müzakereler aşırı İsrail sağcı hükümetinin inadı gölgesinde somut bir ilerleme kaydetmeyecektir.

ABD Başkanı Obama'nın, ilk döneminin sonuna kadar halihazırdaki şartların verilerinde öz değişim yaşanması beklenmiyor. Keza Türk gücü bu süre zarfında dünya mali krizinin Türk ekonomisinin üzerindeki sonuçlarının sürmesinin gölgesinde etkinliğini güçlendiremeyecektir. Dolayısıyla Türk rolü Ortadoğu'daki şartların olduğu gibi kalmasına destekten öte olmayacaktır.

Türkiye, AB üyeliğine insicamı için 7 yıla muhtaç. 2015 yılının üyelik konusunda bitirici olması bekleniyor. O vakte kadar Türkiye'nin Arap-İsrail çekişmesi alanındaki etki gücü anlattığımız şekilde sınırlı olacaktır. 2015 yılıyla birlikte iki ihtimal karşısında olacağız. İlki Türkiye'nin üyeliğe alınması ve diğeri üyelik talebinin reddedilmesi. İlk ihtimal ikinci ihtimalinkinden farklı sonuçlar getirir. Türkiye'nin üye olması durumunda şu an hareket etmesini engelleyen ekonomik sorunların çoğunluğundan kurtulacağı için bölgedeki gücü artacaktır. Belki de dünyanın en büyük ekonomileri basamağında 10 veya 11'inci sırada olacaktır. Ekonomik gücü ve Arap bölgesindeki siyasi uzantısıyla Türkiye 2015'te şimdikinden daha etkili bir konumda olacaktır. AB kurumlarındaki tam üyeliği İsrail'in AB ülkelerini Filistinliler aleyhinde şantaj yapma gücüne nokta koyacaktır.

Üyeliğin reddedilmesi durumunda Türkiye'nin önünde başka seçenekler olacak. Arap ilişkilerini ve özellikle de Mısır ve Suudi Arabistan'ın yanı sıra bölgede diğer eksen ülkeler Suriye ve İran'la ilişkilerini güçlendirmesi bu seçeneklerden. Türkiye'nin, Suriye ve İran'la işbirliği politikası bu iki ülkeye yönelik uluslararası tecridin kırılmasına destek olur ve İsrail sorunuyla mücadelede en iyi konuma getirir. Ortada büyük bir ihtimal daha var. Türk siyasetinin savaş ve barış konusunda yumuşak bir güçle bölgeyi etkilemekten klasik güç sınırında sert (askerî) güçle bu etkilemeyi gerçekleştirmesi. O vakit Türkiye ve bölgedeki yeni müttefiklerinin bölgesel güç dengesi içinde İsrail'le ilişkilerinde Arap taraflar lehinde köklü değişiklikler gerçekleştirme gücü olacak. Ürdün gazetesi El Sebil
DR. İBRAHİM EL BEYYUMİ EL GANİM

Kaynak: Zaman