Libya’nın isyancı güçler tarafından “kurtarılması” tamamlanmadan ve Ulusal Geçiş Konseyi (UGK) henüz başkent Trablus’a taşınmadan, birçok ülke yeni yönetimle temas ve özellikle iş ilişkileri kurma yarışına girdi.
Amaçları, Kaddafi sonrası dönemde, Libya’nın yeniden yapılanması sürecinde söz sahibi olmak ve “pastadan” pay almak...
Bu bazıları için Libya’nın iç savaş sırasında kullanılamayan zengin petrol kaynaklarının yeniden çalıştırılması, bazıları için de yıkılan binaların ve altyapının tekrar inşası demektir.
Büyük petrol şirketleri ve müteahhitlik firmaları şimdiden Libya’ya heyetler göndererek “iş koparmak” için atağa kalktılar. İtalya’dan Güney Kore’ye, ABD’den Fransa’ya kadar birçok ülke UGK’ya tekliflerini, projelerini sunmaya başladılar.
Bu arada UGK’nın Libya’nın yeni meşru yönetimi olarak tanıyanların sayısı her gün artıyor. Şu anda bu konuda tereddüt eden az ülke var: Rusya, Çin, Güney Afrika, Venezuela gibi... Onların bu tutumu, “pasta”dan pay alma yarışında arka sıralara düşmelerine ve eski pozisyonlarını kaybetmelerine yol açabilir...
Herkesten önce...
Türkiye bu yarışta atağa kalkan ilk ülkelerden biri.
Dışişleri Bakanı Davutoğlu’nun isyancı güçler henüz Trablus’a girerken Bingazi’ye gidip UGK lideriyle görüşen ilk yabancı ülke yetkilisi olması, zamanlı ve isabetli bir atılım.
Halk hareketine ve yeni yönetime yapılan bu jestin sembolik anlamı dışında, aktif bir destek niteliğini taşıması da önemli. Nitekim Davutoğlu bu vesile ile 100 milyon dolarlık bir yardımın müjdesini de verdi.
Bu paranın acil olarak ulaştırılması için “Türk usulü” elden teslim edilmiş olması -garip görünse de- zekice düşünülmüş pratik bir yöntem...
Kasası boş olan yeni yönetim bu sayede bayram öncesinde memur maaşlarını ödeyebilecek!
Türkiye UGK’ya destek bağlamında şimdiden birçok adımlar atıyor. Dün İstanbul, Libya Temas Grubu toplantısına ev sahipliği yaptı. Türkiye yeni yöneticilere “akıl hocalığı” yapmanın dışında, ülkenin yeniden yapılanmasına yardımcı olmayı da üstleniyor.
Bütün bunlar, Türkiye’ye Libya sahnesinde önemli bir aktör olma şansını veriyor. Açıkçası Ankara’nın amacı, Libya ile belki de eskisinden daha sıkı işbirliği kurmak, Türk firmalarına ve çalışanlarına yeni imkânlar yaratmak ve o bölgede de ağırlığını hissettirmektir.
Aslında Türkiye bu noktaya 6 ay önce Libya’da ilk halk hareketi başladığı zaman bir bocalama dönemi geçirdikten sonra gelmiştir.
Zikzak’tan sonra...
Hatırlanacağı gibi Ankara başta Kaddafi’ye karşı bir tavır almaktan kaçınmış, bir süre suskun davranmıştır. Bunun nedenini anlamak zor değil: O karmaşa ortamında Türkiye bir an önce oradaki 25 bin vatandaşını tahliye etmek ve 15 milyar doları bulan yatırımlarına zarar vermemek için, çok ihtiyatlı davranmayı yeğlemişti.
Ancak bu arada bazı hatalar da yapılmadı değil. Örneğin Başbakan Batılıların verdiği müdahale sinyalleri üzerine “NATO’nun Libya’da ne işi var?” gibi bazı çıkışlar yaptı. Oysa çok geçmeden Türkiye NATO’nun Libya’daki faaliyetine katıldı.
Türk hükümeti baştaki zikzakların ardından daha tutarlı ve pragmatik bir strateji benimsedi ve bu kez Kaddafi’ye karşı çıkıp -daha önce Türkiye’yi protesto eden- isyancılardan yana bir tavır sergiledi.
Şimdi de hükümet, yukarda belirttiğimiz gibi, muhaliflere ve UGK’ya tam destek veriyor ve aynen müttefikleri gibi Libya’da söz sahibi olmak ve oradaki “pasta”dan pay alabilmek için başlayan yarışta öne geçmeye çalışıyor...
Kaynak: Milliyet