Liderleri Anıtkabir'i ziyaret etmediği için İran'la yaşanacak protokol krizinin faturasını İstanbullular ödedi. Ahmedinejad'ın, ziyaretini güvenli bir şekilde geçirmesi için kapanan yollar yüzünden çile dolu 2 gün geçirdik. Çile o kadar büyüdü ki, birçok gazete ziyaretin konusu olan nükleer krizi değil, trafik krizini öne çıkardı.
Neyse ki Ahmedinejad son basın toplantısında verdiği rahatsızlık için özür dileyerek gönül almayı ihmal etmedi. Ama geziden rahatsız olanlar, sadece trafikzedeler değildi. İçeride ve dışarıda hükümetten rahatsız olanlar için baştan sona olumsuz bir temastı bu. AK Parti'nin dış politikasından hiç hazzetmeyen Washington'daki neo-con çevreler, ziyareti tezlerini doğrulayan delil olarak gördü. Ziyaret, onlara göre 'İslamcı' AK Parti liderliğindeki Türkiye'nin Batı açısından kaybedildiğinin ispatıydı.
Gerçekte ziyaret birçok yönden önemliydi: Birincisi, Ahmedinejad'ın ilk Türkiye ziyaretiydi. İkincisi, ABD ile büyük gerilim yaşayan ve İsrail'e ağır eleştiride bulunan İranlı liderin ilk kez bir NATO ülkesine yaptığı ziyaretti. Birçok yabancı gözlemci, gezinin bu yönünün altını çizdi. Üçüncü nokta, zamanlamayla ilgiliydi. Ziyaret, Güvenlik Konseyi üyeleri ve Almanya'dan oluşan P6'ların verdiği son ültimatom için tanınan sürenin dolmasından hemen sonra ve Cenevre'deki yeni görüşmelerden hemen önce gerçekleşiyordu. İran'ın pozisyonu öğrenmek ve Ankara'nın yürüttüğü kolaylaştırıcılık misyonu çerçevesinde doğru mesaj vermek için bir fırsattı. Dördüncüsü, doğalgazda Rusya'ya bağımlı Türkiye'nin enerji ihtiyacı; PKK'ya karşı mücadele ve ticaret potansiyeli açısından da gezi önemliydi.
İran haber ajansının, ziyareti ele alış biçimi Tahran'ın geziye verdiği önemin işaretiydi. Hem Türkçe hem de İngilizce sitede haber manşetti. Ahmedinejad'ın şu sözü manşeti süslüyordu: "Biz Türk halkına ve Türk hükümetine güveniyoruz. Onları seviyoruz." İran ve Türk bayraklarının yan yana dalgalandığı sitede, güvenlik, ekonomi ve kültürel alanlarda 5 protokol imzalandığı ve ticaret hacminin 20 milyar dolara çıkarılabileceği belirtiliyordu.
İran dosyasının gündemdeki yerini dikkate alınca, dünya medyasının da habere önem vermesi beklenirdi. Ama ziyaret ettiğim BBC, CNN ve Le Monde'un internet siteleri beni şaşırttı. Hiçbirinin ilk sayfasında haber yoktu. BBC'nin Avrupa bölümünde küçük bir haber vardı. CNN'in iç sayfalarında Ahmedinejad'ın fotoğrafının eşlik ettiği bir haber vardı; ama konu ziyaret değil Avrupa'nın İran'a ekonomik yaptırımı sıkılaştırdığına dair bir haberdi.
Bunun anlamı neydi? Türkiye'nin İran'la teması önemsiz miydi? Yoksa neo-conların iddia ettiği gibi Türkiye İslamcı bir siyaset izliyor; nükleer İran'ı teşvik mi ediyordu? Kimse böyle kolay sonuçlara varmasın. Zira İsrail ve ABD kadar olmasa bile Ankara da nükleer silahlı bir İran istemiyor. Tahran'ın bu tür emelleri olabileceği de not ediliyor. Ancak İran'ın nükleer silah elde edebileceği intibaını vererek, karşı karşıya olduğu sıkıntılar ve Ortadoğu'daki meselelerde koz olarak kullanmak istediği düşünülüyor. Türkiye, açıkça İran'ın nükleer silah elde etmesine karşı olduğunu; bunun bölgede dengeleri sarsacağını ve silahlanmaya yol açacağını söylüyor. Abdullah Gül'ün sözlerine bakılabilir.
Ama Ankara'nın bir kaygısı daha var. O da İran'ın silah elde etmesini önlemek için, barışçıl amaçlı nükleer enerjiye getirilecek sınırlamaların, bu konuda belli ülkelere bağımlılık getireceği endişesi. Bu sınırlamalar yüzünden şöyle bir tabloyla karşı karşıya kalmak istenmiyor: Nükleer enerji kullanabilirsin, ama santralini de biz yaparız. Hammaddeni de biz veririz. Dolayısıyla Türkiye, İran'ın silah elde etmesinin tercihen barışçı yolla önlenmesi konusunda Batı ile birlikte. Ama nükleer enerjideki tekelciliğe de karşı.
Tabii bir de İran'la ilişkilerde Türkiye, bir Almanya, Fransa gibi değil. İran yüzyıllardır sınırımızın değişmediği tarihî komşu; enerji kaynağı; Orta Asya'ya açılan en önemli güzergâh; ticaret ortağı; PKK'ya karşı mücadele ve Irak'ın bütünlüğü gibi kritik konularda yakın dil konuşan bir ülke.
Her türlü diplomatik riski alarak Tahran'a giden Başbakan Erdoğan'ın saatlarce uçağını bekletmesine rağmen doğalgaz pazarlığından eli boş geri gönderen; Türki kökenli ve Sünni nüfusun ciddi sorunlar yaşadığı zor bir ülke İran. Son dönemde gelişen bu ilginç ilişkide hangi tarafın daha kazançlı olduğunu bilemiyorum, ama Türkiye'nin İran'la irtibatı sürdürmesi herkesin çıkarına. Aksi halde, dünyanın soğuk gerçeklerini İran'a kim hatırlatacak? Nitekim komşunun önüne sıcak bir fatura konursa, bunu birlikte ödeyeceğiz. Bugün Irak'ta ödediğimiz gibi...
Kaynak: Zaman