İlkesel bakışı bugün için bir yana koyalım, Irak krizine "muhtemel getirileri ve götürüleri" açısından bakalım.
İki gelişme iç içe yaşanıyor.
Bir yanda şiddet ve terörün yarattığı üzerinden "acı ve öfkenin siyallaşması" var.
Şiddete şiddetle yanıt vermek dışında hiçbir alternatifin telaffuz edilemediği "milliyetçi bir kabarma" yaşanıyor. Bu kabarma hükümet, muhalefet, basın başta olmak üzere tüm aktörleri kuşatmış durumda.
Birkaç gündür, bu kabarma ve sonuçlarının ülke siyasetine yönelik muhtemel etkilerine değiniyoruz. Güvenlik kurumlarının siyasi iktidarın önüne geçmesi, zihniyetlerin ve siyasetin askerileşmesi, Kürt sorununun tekrar sadece teröre indirgenmesi, bu olası etkilerin başında geliyor. Türkiye'nin Kuzey Irak'a yönelik bir askeri müdahalesinin dış politik dengelerde Türkiye'yi orta vadede sıkıntıya sokacak gelişmeleri üretmesi de kaçınılmaz görünüyor.
Öte yanda daha sert, "realpolitik"e ilişkin ve uluslararası bir oyun var.
Yaşanan son gelişmelerden sonra, Türk hükümeti uluslararası camia, ABD, AB gibi faktörleri bir yana iterek ya da şimdilik yok sayarak veya tersine tüm riskleriyle dikkate alarak bir "iktidar oyunu" başlattı.
Irak yönetimine "PKK kampları konusunda taleplerime boyun eğmezsen, müdahale etmekte kararlıyım ve sen bu durumda maddi kayıplara uğrarsın" mesajını verdi.
Anlaşıldığı kadarıyla bu mesaj alındı. Daha doğrusu Irak yönetimi Ankara'nın kararlılığını hissederek, ilk adımı attı ve PKK'yı ülkesini terk etmeye davet etti.
Türkiye'nin görünür politikası açısından bu adımın yeterli olmayacağı ortada…
En ufak kıvılcım, örneğin yeni terör hadisesi hem psikolojik açısından hem girdiği iktidar ilişkisi açısından askeri müdahale siyasi iktidar için kaçınılmaz hale gelecek…
Mesele, yeni iktidar oyunu burada başlar…
Türkiye'nin PKK kamplarına yönelik muhtemel bir askeri operasyonu Saddam döneminde yapılan sıcak takip operasyonlarından farklı olacaktır.
En önemlisi bu kez Irak hükümeti sıcak takip operasyonunu onaylamıyor. Dahası bu konuda Irak Kürtlerinde toplumsal düzeyde protesto gösterilerine kadar varan bir hassasiyet var.
Açıkçası yapılacak operasyon sıcak takip niteliğinde olsa bile, bu kez Irak hükümetine rağmen yapılacaktır. Dolayısıyla bir yanıyla o hükümete yönelik bir operasyon niteliği taşıyacaktır.
Bu durumda, birçok yorumcu Türkiye'nin son girişimlerini haklı olarak 1999'daki Suriye'ye ve Öcalan'ın teslim edilmesine yönelik girişimlerle karşılaştırıyor.
Malum o dönemde Kara Kuvvetleri Komutanı Org. Atilla Ateş'in Hatay'da yaptığı bir konuşmayla askeri bir süreç devreye girmişti. "Öcalan'ı sınır dışı etmezsen, ben almaya gelirim" tehdidine Suriye boğun eğmiş ve Öcalan'ı sınır dışı etmişti.
Bu kez iş daha ciddi…
Söz konusu olan bir kişi değil, PKK'nın üsleri ve imkânları, üstelik Irak otoritesi de Kürtlerden oluşuyor…
Ayrıca 1999'da ABD Türkiye'nin yayındayken, bu kez bu işe oldukça mesafeli yaklaşıyor.
Açıkçası riskler eskiye oranla çok daha fazla…
Bir kere, bir kara operasyonu söz konusu olduğu takdirde Irak yönetiminin, daha doğrusu Irak Kürtlerinin ne tür bir tepki göstereceklerini bilmiyoruz.
Direnmeleri halinde çıkacak sorunların devasalığı açıktır.
Sıcak çatışma, ardından Güneydoğu'da politik hareketlenme, ABD'yle yaşanacak gerginlik muhtemel ve açık risklerdir.
En iyi ve elverişli koşullarda yapılsa bile böyle bir harekatta, elde edilecek fayda, bu riskler karşısında ve risklerin işaret ettiği "büyük siyaset" karşısında marjinal kalacaktır.
PKK'nın stratejisinin altüst edilmesi, krize sürüklenmesi ne terör sorununu ortadan kaldıracaktır, ne de Kürt sorunu konusunda yol alınmasına imkân verecektir.
Bu durumda Türkiye'nin kurduğu iktidar denklemi tersine dönebilir ve gerçek sorunlar işte o zaman başlar…
Meseleye böyle bakmakta da fayda var…
Kaynak: Yeni Şafak