Türkiye'nin ihtiyatlı olmak için iyi gerekçeleri var

Cumhurbaşkanı Erdoğan, IŞİD kuvvetlerine müdahale etmek üzere baskı altında ama onun, Batı’nın Suriye’deki maksatları hususunda şüpheleri var ve o, zor bir Kürt denklemiyle uğraşıyor.

Dünyanın gözü, son birkaç gündür bir hafta öncesine kadar ismini çok az kişinin işittiği, Suriye’de küçük bir Kürt kasabasının üzerine odaklanmış vaziyette. Suriye ve Irak’ta şimdiye kadar hiç olmadığı büyüklükte toprakları kontrolü altına almaya çalışırken IŞİD kuvvetleri tarafından kuşatma altında olan, Türkiye sınırına yakın Kobani’deki ciddi durum, şimdi bir ahlaki mesele olarak sunuluyor. IŞİD’in bir başka askeri ilerleyişiyle, zaten büyük acılar çekmiş bir bölgede insani felaketin daha da kötüleşmesini önlemek üzere Ankara’ya yönelik uluslararası baskılar giderek artıyor. Neticede Türkiye’nin Kobani’nin hemen karşısında sınırda tank ve askerleri var. Türkiye, karadan harekete geçerek ABD liderliğindeki hava saldırılarına destek verirse bu saldırılardaki sınırlamaları giderebilir. Türkiye’nin, Suriye’yle olan sınırlarının geniş kesimlerinin IŞİD tarafından kontrol edilmesini kesinlikle istemediği iddia ediliyor. NATO resmi olarak IŞİD’e karşı seferber olmamış olsa da Türkiye’nin müdahalesi NATO üyeliği uyarınca olacaktır.

Barack Obama yönetimi elbette bu tür iddialar hakkında Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a baskı yapıyor. Yönetim, IŞİD’e büyük bir uluslararası tehdit olarak muamele edilmesine dair Türkiye’nin ilan ettiği kararlılığı test etmek üzere Suriye özel temsilcisi General John Allen’i Ankara’ya gönderdi. Ankara’daki hükümet şimdiye kadar uygun zamanın gelmesini bekliyordu. Hükümet, geçen hafta Suriye ve Irak’ta askeri eylemde bulunulmasına izin veren -ama Türkiye’yi bu hususta taahhüt altına sokmayan- meclis oylamasına rağmen böyle yapıyor. Türkiye bunun yerine tam desteğini, uluslararası koalisyonun stratejisinin, Şam’da Esad rejimine bir son verilmesi gayesinin de dahil edilerek genişletilmesine bağladı. Bu, Batılıların söyleminde hemen hemen hiç olmayan bir hedeftir.

Türkiye bir ikilem içinde. Belki de ülke, bölgesel bir aktör olarak daha önce hiç böylesine güç bir durumda kalmamıştı. Sayın Erdoğan ve onun son 10 yılda Türk dış politikasının mimarı olan etkili başbakanı Ahmet Davutoğlu tarafından gösterilen ihtiyat, kısmen bu politikanın başarısızlıkları ve çelişkilerinden kaynaklanıyor. Neticede Suriye, Türkiye’nin “yeni Osmanlı” denilen diplomasisinin mezar taşı oldu. Bu diplomasi, başlangıçta tüm komşularla “sıfır sorun” içinde olunmasını amaçlıyordu. Sayın Erdoğan’ın, taşıdığı Sünni yanlısı mesajlarıyla Müslüman Kardeşler’e yakından bağlı olan AK Parti, 2011 sonbaharından bu yana Esad karşıtı silahlı muhalefetin yanında. Türkiye, Amerika Birleşik Devletleri’nin ağır silahlarla isyancılara destek vereceğini ümit etmişti ama Washington mütevazı bir destekten fazlasını yapmamakta diretti.

Türk yetkililer en başta da Sayın Obama, Esad rejiminin kimyasal silah kullanmasından sonra 2013’te Suriye’deki askeri hedefleri bombalama sözünden döndüğünde afalladılar. Onlar, bunu Sayın Esad’ın devrilmesi hususunda kaçırılmış bir fırsat olarak gördüler. Güvenini kaybetmiş Türkiye’nin, bu yüzden ABD baskısıyla, sadece bir kere ile sınırlı bile olsa, genel manada hedefleri hakkında teminatlar almadan ve özellikle de henüz BM’de net bir uluslararası yetki hazır değilken kara kuvvetlerini Kobani için Suriye’ye gönderme hususunda acelesi yok. Türkiye’nin çekinceleri aynı zamanda kendi zorlu iç siyasi ve etnik dengesinden de kaynaklanıyor. Kobani’deki Kürtlere yardım etmesi, Türkiye’de hassas barış anlaşması için görüşmeler yaptığı bir sırada PKK yanlısı hizipleri kuvvetlendirebilir. Kobani’deki Kürtlere yardım etmemesi de Türkiye içinde daha fazla Kürt isyanını alevlendirebilir. Bu, Sayın Erdoğan’ın henüz çözemediği bir çıkmaz durumdur.

IŞİD’e karşı savaşa katılmanın, ters tepme riski de vardır. Zira uzmanlar bu grubun Türkiye içinde de hücreleri olduğuna inanıyor. Ankara’daki hükümet, geçenlerde hazirandan bu yana Irak’ta rehin tutulan 46 diplomatının serbest kalmasını sağladı. Bu görüşmelerin şartları pekala bazı tavizler de ihtiva edebilir.

Sayın Erdoğan, alacağı kararların kendisi ve ülkesine siyasi olarak ne fayda sağlayacağından emin olmak isteyecektir. Kobani’de insani bir felaket, Batı kamuoyunda katı kalplilik olarak görülebilir. Ama Sayın Erdoğan da Şam, Tahran, Riyad ya da Abu Dabi’de olan diğer bölgesel aktörlerden farklı değil. Mühim kararlar almadan önce Batı’nın Suriye ve Irak’ta son hamlesinin ne olacağı sorusuna net bir cevap almak istediği için Türkiye’yi suçlayamayız.

Kaynak: Guardian
Dünya Bülteni için çeviren: Mehmet Şeyhoğlu