Türkiye'nin gerçeği

Muhalefetin diline doladığı bir kavram da “temsilde adalet”tir. Onlara göre seçmen sayısına göre ancak yüzde otuz civarında oy alan iktidar, temsilde adalet ilkesine göre meşru sayılmaz. Bu iddiayı ileri sürenlerin, gerçeği yansıtmayan bir dayanakları daha var, bu da geride kalan yüzde yetmişi iktidarın veya belli bir icraatın karşısında veya kendi yanlarında göstermek. Halbuki bu yüzde yetmişin önemli bir kısmının oyunu kullanması veya başka bir partiye oy vermesinin –iktidar partisine veya onun belli bir icraatına karşı olmak dışında- sebepleri mevcuttur. Mesela başörtüsü yasağını ele alalım; yapılan kamuoyu araştırmaları göstermektedir ki, vatandaşların yüzde seksenine yakını bu yasağa karşı olma bakımından iktidarla aynı tarafta yer almaktadırlar.

Temsil adaleti konusuna gelince, ilgili madde (Ek: 23.7.1995-4121/5 md.) şunu söylemektedir: “Seçim kanunları, temsilde adalet ve yönetimde istikrar ilkelerini bağdaştıracak biçimde düzenlenir.” Bu ifade açıkça “temsilde adalet”in yanına bir de “yönetimde istikrar” ilkesini koymaktadır.

Demokratik hukuk devleti işlerine yaramadığı zaman muhalifler “kamusal alan, Türkiye'nin özel şartları, temsilde adalet, Türkiye'nin gerçeği” gibi kavramlar uyduruyor ve bunlara dayanarak demokratik hukuk devleti kurallarını çiğnemeye kalkışıyorlar.

Bu yazıda özellikle “Türkiye'nin gerçeği” üzerine, sayın muhalefet liderine birkaç soru sormak istiyorum:

Tek parti iktidarları ve darbe ile ülke yönetimine el koyanların idaresi ülke gerçeğine uygun muydu?

Cumhurbaşkanı A.N. Sezer, Başbakan B. Ecevit, Meclis Başkanı da koalisyon partilerinden birinden olduğunda bu tablo Türkiye'nin gerçeğine uygun muydu? Bu üçlünün –muhalefetin temsil anlayışına göre- temsil etmedikleri milyonlar yok muydu?

Dini bayramlarda konuşma yapan, ama yalnızca laiklikten söz eden, bir kere olsun dinden, imandan, Allah'tan söz etmeyen Cumhurbaşkanı ülke gerçeğine uygun muydu? (Eğer “laik ülkede Cumhurbaşkanı böyle şeylerden söz etmez” deniyorsa, dini bayramda niçin konuşuyordu?)

Milletin seçtiği bir milletvekili bayanı, başında örtü var diye Meclis'e kabul etmeyen, kaba kuvvetle onu dışarı çıkaran, yemin etmesini engelleyen bir iktidar, bir Meclis Türkiye gerçeğini yansıtıyor muydu?

Türk milleti adına karar veren idari yargının üst kademelerinin din özgürlüğünü kısıtlayan kararları, yüzde doksan dokuzu Müslüman olan bir ülkenin gereçeğine uygun düşüyor mu?

Oyun bozanlık etmenin anlamı yok, ya demokrat olur, hukuka boyun eğersiniz, yahut da mertçe ortaya çıkar “biz demokrasi değil, bir zümrenin egemen olduğu ve dilediği gibi ülkeyi idare ettiği bir sistem istiyoruz” dersiniz ve halktan gerekli oyu alırsanız dediğinizi de yaparsınız, aksi halde ya hayır söyler, yahut da susarsınız.