Türkiye'nin geçmişi geleceğini karartıyor

Türkiye'de laikliğin gardiyanı olan orduyla AKP arasında yaşanan gerilim yine tırmandı. AKP'nin kaldırmak istediği başörtüsü yasağı, Türkiye'nin dönüşmekte olduğu türden modern ve liberal demokrasiyle bağdaşmıyor

Türkiye dün Yargıtay başsavcısının iktidar partisinin kapatılmasıyla ilgili sözlü mütalaasını vermesi ve polisin, darbe planladığı iddia edilen bir gruba yönelik operasyonlar çerçevesinde iki emekli orgeneralin de aralarında bulunduğu gözaltılar gerçekleştirmesiyle
birlikte kargaşaya doğru gidişatını sürdürdü.

Bu çatışmanın etlenip butlandığı aylarda Türkiye'nin müttefikleri, milliyetçi zihniyetli eski kuşak generallerin, Avrupa yönelimli genç siyasilerin önünü açmasıyla ortalığın yatışacağını umuyordu. Ama yatışmıyor. Gelinen noktada Türkiye'nin kimliği için süregiden mücadele daha da kötüleşecek, liberal, modern bir gelecek umutları da buharlaşacak gibi görünüyor.

Başbakan Erdoğan ve lideri olduğu AKP altı yıl önce çarpıcı bir seçim zaferiyle iktidara geldiğinden beri ülkenin tarihsel laikliğinin eski gardiyanları huzursuz. Bu tümüyle anlaşılır
bir başlangıç noktası. Dinin devlet kurumlarını şekillendirmesini ateşli bir biçimde reddeden Türkiye laikliği, Atatürk'ün kurduğu cumhuriyetin kalbinde yer alıyor. Türkiye'nin kendisine biçtiği olağanüstü konumun da (NATO'nun tek İslami üyesi, İsrail'in tek İslami dostu, Asya'yla Avrupa arasında kültürel ve diplomatik bir köprü) temelini oluşturuyor.
Ordu Türkiye tarihi boyunca laikliği korumak için sürekli müdahale etti. Fakat bu, modern bir demokrasi inşa etme umutlarıyla çatışıyor. Türk halkının, liberalizm adına İslami pratiklere daha özgür alan açmayı hedefleyen bir hükümeti ezici çoğunlukla seçtiği 2002'den bu yana da söz konusu çatışma giderek şiddetleniyor.

Generallerin (ve diğerlerinin) başta AKP'den kuşkulanması anlaşılır bir durumdu. Partinin kökleri, açıkça İslami olan iki gruba dayanıyordu. Hükümete geldiğinde niyetleri bilinmiyordu. Komşu İran'daki 1979 devrimi de bu kaygıları artırıyordu.
Ancak mesele AKP'nin görevdeyken nasıl davrandığı değil (artan popülaritesi de, Türkiye'yi İslami bir devlete dönüştürme yönünde bir arzuyu yansıtıyor gibi görünmüyor). Hükümetin mahkemelerle çatışmaya başladığı mesele, kadınların üniversitelerde başörtüsü giymesini engelleyen yasaları değiştirmeye kalkışması oldu. Bu durum, sözgelimi Britanyalıların kulağına, dini giysi giymek istediği için işvereninin veya okulunun kurallarıyla çatışan kişilerin açtığı dikkat çekici davalara benzer bir meseleden ibaret gelebilir. Fakat kazın ayağı öyle değil: Başörtüsünün Türkiye'de muazzam bir simgesel önemi var; dindar insanların amblemi sayılan başörtüsü, kıyafetleriyle uyum sağlayamayanların üniversitelere alınmayacağı yönündeki uzun yıllara dayanan ilkeyle ilgili bir mesele.
Bu tür bir yasağı, Türkiye'nin dönüşmekte olduğu türden modern, liberal bir demokrasiyle bağdaştırmak zorlaşıyor. AKP'nin yasağı kaldırma isteğini devleti İslamlaştırma niyetinin bir kanıtı olarak okumak da adilane değil. Elbette İslami çağrışımları daha fazla olan reformlar için gereken zemini sağlayan türde anayasal değişikler konusunda kimse fazla umursamaz olmayı istemez. Fakat altı yıllık sicilinde liberal, insan haklarına saygılı ve AB üyeliğine meraklı bir partinin niyetinin İslami devlete varmak olduğunu ima etmek de adaletsiz.

Mahkemeler laiklik ilkesini korumak konusunda yıllar boyunca tuhaf bir tavır sergiledi. Başsavcının muhalefetin açtığı davayı kabul etmek ve başörtüsü yasağının kaldırılmasına karşı çıkmakla yetinmeyip daha ileri giderek iktidar partisini tümüyle kapatmak yönündeki kararı felaket bir tutum. Bu karar Türkiye'yi yatıştırması zor olacak ve neredeyse kesin olarak Avrupa'dan koparacak bir çatışmaya doğru sürüklüyor.

Kaynak: Radikal