'Türkiye'nin en liberal politik hareketi'

Son beş yıldır, Başkan Bush, Arap dünyasındaki reformlar için çeşitli çabalar gösterdi. Bunların tümü, tek bir devasa hata ile tökezledi. Bölgede, seçimleri kazanan adaylar demokrat değiller. Seçimlere inanıyor görünüyorlar; ancak samimi bir liberal demokrasiyi yaratan bireysel haklara, yasalara ve geleneklere değil. 
 
 ABD yönetimi, Irak, Filistin, Lübnan ve Mısır'da seçimler yaptı ve bu seçimler dinci fanatiklerin galibiyeti ile sonuçlandı. Sadece Türkiye hariç. Türkiye'de, iktidardaki AK Parti -bir parça politik İslam geçmişine rağmen- Türkiye tarihindeki en açık, modern ve liberal politik hareket olduğunu kanıtladı. Bu olağanüstü başarı şu an tehlikede, çünkü Türkiye'nin laik (ve de seçilmemiş) kurulu düzeni aşırı bir tepki içinde.

Tüm politik ve yasal manevralar bir kenara, ortadaki mesele çok basit. AK Parti'nin, adayı Abdullah Gül'ü cumhurbaşkanı seçtirdikten sonra uygulayacağı gizli bir dinci ajandası mı var? Bu soruyu, nazik mizaçlı Gül'e soruyorum: "Hayır" diyor gayet açık bir dille. "Ancak neden benim dediğimi dinleyeceksiniz ki? Hükümet olarak dört buçuk yılda yaptıklarımıza bir bakın. Bu ülkeyi, Avrupa Birliği'nin bir üyesi yapmak için Türk tarihindeki tüm partilerden daha yoğun çalıştık. Ekonomik serbestlik ve daha güçlü insan hakları için yüzlerce yasa çıkardık. Türkiye'yi İslamlaştırmaya çalışıyorsak bunları neden yapalım ki?" Gül'e, Türkiye'nin şeriat ya da İslami kuralları benimsemesi gerektiğini düşünüp düşünmediğini sordum, 'hayır' yanıtını aldım. "Türkiye'de şeriatı uygulama ihtimali yok. Her alanda, Türk yasalarını AB standartları ile uyumlu hale getiriyoruz. Bu şeriat mıdır?" dedi.

Gül haklı. Laik düzenin AK Parti hakkındaki şüpheleri en iyi Mustafa Akyol'un "gerçek dışı paranoya" sözleri ile tanımlanabilir. Ordu muhtırası, AKP'yi İslami eğilimlerle suçluyor ve bunun için de iki münferit olayı kanıt gösteriyor. Birinde, minik öğrenciler başları kapalı ilahi söylüyor ve Hz. Muhammed'in doğumunu kutluyor. Bu, kesinlikle bir teokrasi uygulamasının işareti değildir. Diğer kanıt da, Türkiye'nin baskıcı laikliği çerçevesinde yasaklanan başörtüsünün yükselişi. Gül'ün eşi de başını örtüyor ve Türkiye'nin elitleri, Kemal Atatürk'ün konumunu eşinin başı örtülü olan bir adamın ele geçireceğinden korkuyor. Başbakan Erdoğan'ın kızı da bu baskı yüzünden İndiana Üniversitesi'ne gitti ve Türkiye'nin aksine istediği gibi başını örtebileceği bir eğitim aldı. Gül, "Ne kimseyi başını örtmeye zorlamaya ne de başörtü takmasını istemek gibi bir niyetim yok. Bu bir kişisel tercihtir.

Bir ailedeki tüm kadın bireyler bile başını örtmüyor. Eğer ben ailemden bunu istemiyorsam diğerlerinden neden isteyeyim? Aslında, Türklerin başını örtmelerini istesem ve bu konuda zorlamaya gitsem ilk olumsuz tepkiyi benim ailem verirdi." diyor, Gül.

Şimdi, kilit konumdaki oyuncu, geçmişte dört hükümeti darbe ile deviren TSK. Gül'e bu konuyu da sordum, o da bana, "Geçen hafta Genelkurmay Başkanı ile görüştüm ve eminim ki onlar da demokratik sürece saygı duyacaklar." dedi; ancak modern demokrasilerde bu askeri ilgilendiren bir iş değildir. AB ve Rice, Türkiye'nin generallerini demokratik sürece saygılı olmaları için uyardı. Tahminim şudur ki, ordu bunu sadece dış baskılar yüzünden yapmayacaktır.

 Son beş yıldır, Türkiye büyük bir devrimden geçti ve giderek gerçek bir liberal demokrasiye dönüşüyor. AKP'ye karşı olan laik göstericiler 'Şeriata hayır, darbeye hayır' pankartları taşıdılar. Bu, çok sayıda Türk'ün istediği şey. Türk halkı, muz cumhuriyetinin vatandaşı muamelesi görmek istemiyor