Türkiye'nin demokratları kuşatma altında

Demokrasinin Türkiye'de geleceğinin olup olmadığı AKP'ye açılan dava kadar, demokratların yargıyla, işkenceyle veya ölümle karşılaşmadan değişim için baskı yapıp yapamayacağına bağlı. Baskıcı devlet bürokrasisi reforme edilmeli

AKP'yle müesses laik yapı arasındaki çatışmanın nasıl sona ereceğini öğrenmemize az kaldı, ama beklerken Türkiye'nin kuşatılmış demokratlarına bir göz atalım. Aralarında, resmi tarihin derin köklerini sorgulamış akademisyenler, kötü şöhretli ceza kanununa karşı harekete geçmiş avukatlar, bu ceza yasaları karşısında yılgınlığı ve korkmayı reddetmiş yazar, gazeteci ve yayıncılar, çokkültürlü kökenlerini öne çıkararak resmi ideolojiye meydan okumuş feminist dernekler insan hakları eylemcileri müzisyenler ve anı yazarları bulunuyor.
Devam edebilirim. Bunlar birbirleriyle gevşek bağları olan ağlar: Her ne kadar çoğu 10-20 yıl eskiye dayansa da, kendilerini bulmaları AB üyeliğinin gerçek bir olasılık gibi görünmeye başladığı 1990'ların ortalarıyla sonlarına rastlıyor. AB üyeliği teşebbüsünde gördükleri, kansız bir devrim şansıydı.
Baskıcı devlet bürokrasisinin reforme edilmesi, Kürt sorununa demokratik bir çözüm ve kibar siyaset bilimcilerin vesayet demokrasisi olarak adlandırdığı duruma son verilmesi için bir şans. Türkiye şartlarında, ordunun son sözü söylediği, hükümetin günlük işleyişine kendisini dahil ettiği ve doğru yoldan saptığını düşündüğü herhangi bir zaman müdahale ederek hükümeti alaşağı edebildiği bir demokrasiyi kastediyorlar.
Çoğu Türkiye'nin gerçek bir demokrasi haline geldiğini görmek isteyen, bu ülkenin cezaevlerinde siyasi mahkûm olarak yatmış insanlar. Bazıları 1971 muhtırasından sonra hapis yattı, diğerleri çok daha vahşi olan 1980 darbesinden sonra cezaevine girdi. Kayda değer sayıdaki bir grup iki darbede de hapis yattı ve/veya sürgünde yaşamak zorunda bırakıldı. Çoğu işkence izlerini hâlâ taşıyor. Genel olarak, arka planları, eğitimleri ve mizaçları anlamında laikler, ama geçen 10 yılda demokratik çoğulculuğu desteklemek ve militarist laikliğe karşı çıkmak üzere İslamcı gruplarla paralel çalıştılar. Dini görüşleri ne olursa olsun, Türkiye'de çok sayıda demokrat son iki seçimde AKP'yi destekledi. Bunu yaptılar, çünkü AKP'yi statükoya meydan okuma olasılığı en fazla olan parti olarak gördüler.

AKP ifade özgürlüğü ihlaline göz yumdu
Ve öyle de oldu. Cumhuriyetin kuruluşundan beri hiçbir hükümet orduya bu denli cüretkâr bir biçimde meydan okumamıştı. Fakat ifade özgürlüğünü ve ötekilerin haklarını savunmada baştan savma davrandı. 2005 ve 2006'da Türkiye'nin 100'den fazla en önde gelen yazarının, yayıncısının ve akademisyeninin yargılanmasına büyük ölçüde göz yumdu. Medyanın yürüttüğü ve 301. maddeden yargılananları Türk kamuoyunun gözünde toplum düşmanları haline getiren nefret kampanyasına karşı ağzını açmadı. Türk-Ermeni gazeteci Hrant Dink'e hiçbir koruma sağlamadı. Dink suikastından sonra tanınmış 301 sanıklarına gece-gündüz koruma sağladı. Ama güvende olduklarını sanmayın. Konuştukları her zaman, her yerde hayatlarını riske atıyorlar. Sözgelimi Kansas City'de gerçekleşen öylesine bir sohbetin, günün birinde Türk basınında kocaman ve çarpıtma amaçlı manşetlere konu olması, bu manşetlere sivil topluma yönelik 'bu insanları susturması' çağrılarının eşlik etmesi de işten bile değil.
Demokrasinin Türkiye'de bir geleceği var mı? Büyük ölçüde Ergenekon soruşturmasına, daha büyük ölçüde AKP'ye açılan kapatma davasının sonucuna bağlı. Ama bence turnusol testi, Türkiye'nin demokratlarının yargılamayla, işkenceyle ve (çok sıklıkla) ölümle karşılaşmaksızın değişim için baskı yapıp yapamamaları.

Kaynak: Radikal