Avrupa ve ABD açısından Türkiye'nin bölgesel sorunları halletmeye yardım eden yakın bir ortak olarak önemi Gazze kriziyle yeniden vurgulandı. Çatışmanın kontrolden çıkmak üzere olduğu tehlikesi belirirken, Türk diplomatlar Şam'da üst düzey Hamas lideri Halid Meşal'le doğrudan görüşerek diğer diplomatların ulaşamayacakları kesimlere ulaşabileceklerini gösterdiler.
Türkiye Başbakanı Tayyip Erdoğan, daha kapsamlı bir arabuluculuk çabasının parçası mahiyetinde Suudi Arabistan, Mısır, Ürdün ve Suriye'deki Arap liderlerle bizzat istişarede bulundu. Ve Tahran'la ilişkileri dikkatli biçimde geliştiren, hararetli bir Hamas destekçisi olan İran Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinecad'la iletişim kanallarını açık tutan da Erdoğan'dı.
'Altın çağ' iddiası abartılı
Erdoğan'ın ılımlı İslamcı hükümeti yönetiminde, Türk etkisinin Ortadoğu ve ötesine başarılı bir biçimde yayılması, Türkiye'nin vaktiyle geniş, ama artık geçersiz olan imparatorluğunun başka yollarla dirilmesini ifade eden 'yeni-Osmanlıcılık' diye adlandırılıyor. Hürriyet gazetesi Türk diplomasisinin Doğu'yla Batı, İslam'la laik Hristiyan âlemi arasında bir kavşak gibi hareket ederek, yeni bir 'altın çağa' girdiğini öne sürüyor.
Bu, durumu abartmak olabilir. Ama Türkiye'nin arabuluculuk çabaları, İsrail'le Suriye arasındaki yakınlaşma görüşmelerini kolaylaştırması da dahil olmak üzere, Rus kontrolünde olmayan bir doğalgaz ve petrol boru hattı olarak rolü, ve Afganistan'daki NATO operasyonlarına verdiği destek (Türkiye'nin orada 1500 askeri var), Türk yorumcuların iddiasına göre Batı'da hak ettiği kabulü görmüyor.
Yorumcular, aksine Avrupa ve ABD'deki etki sahibi liderler tarafından Türkiye'ye hâlâ, düşmanlıkla değilse bile şüpheyle bakıldığını, bu arada Türkiye'nin katkılarının küçümsendiğini ve endişelerinin de görmezden gelindiğini söylüyorlar.
ABD'nin Alman Marshall Fonu için yazan köşe yazarı Amberin Zaman, "Stratejik olarak Avrupa, Kafkasya ve Ortadoğu arasında sıkışmış olan Türkiye, yeni ABD yönetiminin karşı karşıya bulunduğu en büyük dış politika güçlüklerinde temel bir aktör: Irak ve Afganistan'daki savaş, İran'ın nükleer amaçları ve yeniden savaşçı hale gelen bir Rusya" diyor.
Ama Zaman'a göre, Barack Obama 1915'te Osmanlı Ermenilerinin katledilmesini soykırım olarak tanıma (Tarihin Türkler tarafından şiddetle reddedilen bir yorumu) sözü vererek, Türkiye'nin işbirliğini lüzumsuz yere tehlikeye atıyor. Yazar, eğer Obama Türkiye'nin geçen yıl gerçekleştirdiği önemli bir atılım niteliğindeki Ermeni açılımını görmezden gelir ve Erivan'ın tarafında yer alırsa, Batı'nın Dağlık Karabağ ihtilafını çözme ve Azerbaycan'da Rusları köşeye sıkışmış olarak tutmayı sürdürme umutlarının, verilen kayıpların sadece bazıları olacağı tahmininde bulunuyor. Zaman'a göre böyle bir hareket "Türk-Amerikan ilişkilerini temelli olarak karaya oturtacak."
Bölgedeki diğerleri gibi, Türkler de Obama'nın İran'ın nükleer ve bölgesel amaçlarını ele almak açısından daha yapıcı bir rol benimseyeceğini umut ediyor ve çoğunluğu ABD'nin Irak'tan çekilmesini memnuniyetle karşılayacak. Ama Ankara, ABD'nin Kuzey Irak'ta Türkiye sınırı boyunca üslerini koruyan ve yıllardır süren şiddetten sorumlu tutulan ayrılıkçı PKK'ya karşı tutumu bakımından bir algı değişikliği de bekliyor.
Zaman, "Türklerin Amerika'yı sevmemeyi sürdürmesinin en önemli nedenlerinden biri, ABD'nin Türkiye'nin güneydoğusunu da kapsayacak olan Kuzey Irak'ta bağımsız bir Kürt devletinin kurulması için gizlice çalıştığını düşünmesi" diye yazıyor. ABD'li yetkililer böyle bir niyetin varlığını reddediyor.
Aynı zamanda Obama Irak'ı barışçıl bir biçimde terk etmek istiyorsa, Kürtlerle bir kavga koparması muhtemel değil.
Türkiye'nin Avrupa'dan yana, bilhassa Ankara'nın AB üyeliği girişimine dair şikâyetleri de kısmen muhataplarının tamamen dürüst olmadıkları yönündeki hissiyattan kaynaklanıyor. Erdoğan bugün dört yıldır ilk kez ziyaret ettiği Brüksel'de "Ayrıcalık istemiyoruz, istediğimiz eşit ve adil muamele" dedi. Üyelik müzakerelerinin çok sayıda 'faslının' yanıltıcı siyasi nedenler yüzünden ertelenmekte olduğu yönündeki şikâyetlerini tekrarladı. Türkler arasındaki isteğin azalmasına rağmen, AB üyeliğinin en önemli meselelerden biri olmaya devam ettiğini söyledi.
Eşit muamele talebi haklı
Almanya Başbakanı Angela Merkel ve Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy gibi görünüşe göre Türk karşıtı kamuoyu hissiyatını hoş tutmaktan müsterih görünen liderler ve Avusturya'nın neo-faşist partilerinin 'Kapıdaki Türkler'le ilgili bitmez tükenmez saplantısı göz önüne alındığında, Erdoğan'ın yakınması haklı görünüyor. Ama Uluslararası Kriz Grubu'nun (ICG) geçenlerdeki bir raporunda belirttiği üzere, hem Avrupa hem de Türkiye'nin bu tür engelleri aşmak için iyi nedenleri var ve Türkiye'nin değerli bölgesel nüfuzu bu nedenler arasında en önde geleni.
ICG raporunda, "Türkiye'nin AB motivasyonunu kaybetmesinin tehlikeleri, zayıf reform performansı, Türklerle Kürtler arasında yeni gerilimler, siyasi kutuplaşma" diyor ve ekliyor: "Avrupa içinse böyle bir kaybın maliyeti uzun vadeli olacaktır: En büyük ve en hızlı gelişen yakın pazarlardan birine daha kısıtlı giriş, Kıbrıs'la ilgili muhtemel yeni gerilimler ve Türkiye'yle gerçek ortaklığın Ortadoğu'nun istikrara kavuşmasına yardımcı olmada, AB enerji güvenliğini kuvvetlendirmede ve Müslüman dünyaya ulaşmada sunduğu kaldıraç gücünün kaybı." (19 Ocak 2009)
Kaynak: Radikal