Türkiye, artan güvenini ve diplomatik saygınlığını inkar eden Avrupa karşısında duyduğu hayal kırıklığıyla yönünü Asya’ya döndü. Türkiye Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu Güneydoğu Asya ve Asya geneliyle yakınlaşmak ve yeni bir stratejik bağlantı kurmak amacıyla ASEAN Dostluk ve İşbirliği Anlaşmasını (DİA) imzalamak üzere bu hafta Hanoi’ye uçuyor. Türkiye’nin başlıca takıntısının batıya bakmak ve en önemlisi de Avrupa Birliği ile bütünleşmek olduğu geçmiş zamanlardan bambaşka bir şey bu.
Kısa bir süre önce, Türkiye’nin İsrail ve batıya karşı dik duruşu, dünyanın bu tarafındaki müslümanların özellikle de ASEAN’ın iki ana üyesi Malezya ve Endonezya’daki müslümanların hayranlığını kazandı. Buradaki müslümanlar, Türkiye ve Brezilya’nın, önde gelen batılı güçleri hüsrana uğratarak İran nükleer programında varılan çıkmazı aşma çabalarını alkışladılar.
Mavi Marmara vakasında yirmiden fazla eylemci, Gazze’deki Filistinlilere yardım götüren ve İsrail güvenlik güçlerinin Mayıs ayı sonlarında hücum ettiği ve dokuz eylemciyi öldürdüğü Türk gemisinde bulunuyordu. Bereket versin ki vatandaşları hayatlarını kaybetmedi.
Malezya ve Endonezya bu harekete karşı öfkelendi ve İsrail’in hareketlerini kınadı. İsrail’i davranışından mes’ul tutumak için BM’de ortak çalışma sözü verdiler. Malezya’da toplumun her kesiminden güçlü tepkiler geldi. Meclis, İsrail’i kınayan özel bir karar çıkardı ve baskın sırasında meydana gelen kayıpların tazmin edilmesi istendi.
Endonezyalı ve Malezyalı eylemcilere İsrail’e karşı durdukları ve müslümanlara yardım ettikleri için milli kahraman gibi davranıldı. Liderler ve politikacılar, bu eylemcileri tebrik edip rol modeli olarak övdüler. Millet bu konuyu konuştu. Yerel medya, Siyonist rejime tam gaz yüklendi.
Türkiye’nin yükselişi Güneydoğu Asya’da işte böylesi elverişli bir siyasi muhitte keşfedildi. Hakikat, Türkiye’nin Güneydoğu Asya’ya ilgisi yeni değildi. Bu ilgi, Ankara’nın Doğu-Batı arasındaki stratejik konumunu geliştirmek istediği on yıl önce başlamıştı. Ondan da önce, 20.yy başlarında, Tayland’daki ayrılıkçı Patani müslümanları, Osmanlı İmparatorluğuna bağlılık yemini etmek istemişlerdi.
Bugüne gelecek olursak, Başkan Tayyip Erdoğan hükümeti döneminde Türkiye, Avrupa Birliğine katılma hususunda azimli. Üyeliğe hazırlık için AB’nin şart koştuğu kapsamlı reformlara gitti. 2005 yılında müzakereler başladı ve şiddetini azaltmadan devam etti fakat Türkiye’nin AB’de görmeyi umduğu şevk olmasızın. Aslında, müzakereler iki taraf ve AB üyesi ülkeler arasındaki bölünmeleri derinleştirdi. Fransa ve Almanya, Türkiye’nin AB ailesinde bir değer olacağına henüz ikna olmuş değiller.
Türkiye, kabaca aynı zaman zarfında, ASEAN diyalog ortağı olmak ve bölgesel güvenlik grubu olan ASEAN Bölgesel Forumu’na katılmak için başvurmuştu. Asya ile mevcut bölgesel örgütlere üyelik yoluyla daha somut şekilde bağlantı kurma arzusu, Avrupa’dan gelen küçümseyici görüşler arasında daha âcil ve daha büyük bir hâle geldi.
Batıyla çeşitli bağları olan grup, güçlü bir başka seküler müslüman ulusun dost ve müttefiklerine karşı oynadığı satranca sürüklenme korkusuyla, Türkiye’nin şevkine yanıt vermemişti. Ekonomik bakımdan ise diğer diyalog ortakları gibi Türkiye de kendi ekonomik performansının ve teknik uzmanlığının bölge ekonomisine fayda sunacağına ASEAN’ı henüz ikna etmiş değil.
ASEAN’ın, Türkiye’yi Dostluk ve İşbirliği topluluğuna dâhil etmeye rıza gösterdikten sonra geçen Temmuz ayında Puket’te aniden U dönüşü yapması, Türkiye’ye karşı böylesi müphem bir duruşu sergilemiştir. Seküler bir diğer ulus, Endonezya, daha önce onaylamış olmasına rağmen Ankara’nın ortaklığa yükselişine hararetle karşı çıkmıştı. O zamanlar bu sav, Türkiye’nin art niyetlerine bağlanmıştı. Daha önceleri, bazı ASEAN üyeleri Türkiye’nin Dostluk ve İşbirliği grubuna katılma arzusunu, AB’nin bölgedeki nüfuzunu karşılamaya yönelik daha geniş bir taktiğin parçası olarak görmekteydiler. İşler bu yıl planlandığı üzere devam ederse, DİA’nin imzalanması bu NATO ülkesine, AB’nin Üçüncü Protokol’e katılacak yeni bir taraf olarak DİA’ya katılımını engelleme hakkı verecek.
Bu belge, AB ve Afrika Birliği gibi bölgesel örgütlerin DİA’ya katılımına imkan tanımaktadır; ve 27 ülkeden Yüksek Akit Tarafların oybirliğine ihtiyaç duyuluyor. 1998’de tamamlanan İkinci Protokol, Güneydoğu Asya dışındaki ülkeleri de buna dâhil etmiştir. DAİ anlaşmasına ek Birinci Protokol (1986) çerçevesinde DAİ imzacısı ilk ülke, Papua Yeni Gine’ydi ; bu ülke, ASEAN gözlemcisidir.
Geçen Mayıs ayında Dışişleri Bakanlığı koltuğuna oturan Davutoğlu, İKÖ’nün Tacikistan’da yapılan son toplantısı dâhil düzenlenen çeşitli toplantılarda ASEAN’daki mevkidaşlarını hayran bıraktı. Komşu ülkelerle sıfır sorun politikası, ASEAN zihniyetine ve DAİ felsefesine tamıtamına uymaktadır.
Türkiye’nin proaktif diplomasisinin ASEAN üyesi pek çok ülkede iyi yankıları olduğunu kaydetmek önemlidir. Nihayetinde, ASEAN var olduğu 43 yıl boyunca Batıyla dengeleme oyunlarını mahirce oynamıştır ki Batı hem destekçi hem de provakatördü.
ASEAN, iklim değişikliği veya Güney Çin Denizi gibi konularda farklı görüşlere sahip olabilir ama bu grup, İsrail-Filistin çatışmasında ortak bir zeminde güçlü bir şekilde birleşmiştir. ASEAN liderlerinin geçmişte yayınladıkları ortak bildiriler, Filistinlilerin self-determinasyon haklarına sarsılmaz bir destek ifade etmiştir. Gelecek hafta yapılacak olan ASEAN bakanlar toplantısından, Gazze ablukasını kınayan bir bildiri çıkması şaşırtıcı olmaz.
Kaçınılmaz olarak, Türkiye, DAİ imzacısı olduktan sonra ASEAN’la kurduğu yeni bağları hızla pekiştirmeye bakacaktır. Bölgesel davranış kurallarını kabul etmek, ASEAN ve ötesine akın etmenin kısa ve etkili yoludur.
Kaynak: The Nation (Bangkok)
Dünya Bülteni için çeviren: M. Alpaslan Balcı