Türkiye kendi tarihi içinde kahramanları ve köklü değişimleri biraraya getiriyor. Bu ülke, boşlukta yaşayan bir devletten, coğrafi özelliklerini buluşturabilen ve Atatürk’ün orduyla laiklik içinde erittiği bir devlete dönüştü. Bu nedenle, seçilmiş veya atanmış hükümetler bekasını ya askerin iradesiyle sürdürüyor ya da düşüyordu. Darbeler artarken, Türkiye Avrupa devletleri gibi demokratik istikrar gücü olmayan basit bir model haline gelmişti.
Fakat partilerin ve özellikle de İslamcı partilerin mücadelesi, zamanla ve barışçıl direnişle devletin özelliklerini değiştirdi. Bu arada Atatürk tablosu ulusal bir sembol olarak devletin üzerinde kaldı. Türkiye mevcut şartlar uyarınca artık anayasaya bağlı; ordu tecrit edildi, anayasayla çelişen her davranış soruşturuldu. Halkı değişime önderlik etmeseydi ve yasaları askerin üzerindeki kutsal değerler olarak görmeseydi böyle bir değişim yaşanmazdı.
Türkiye’de demokratisinin başarısı ekonomik büyümeye yol açtı; dış dünyaya ve özelikle de İslam ülkelerine yönelik bir açılım sağladı. Tabii Ankara tüm bunları Batı, ABD ve hatta İsrail’le seçkin ilişkilerini koruyarak gerçekleştirdi. Bu başarı, askeri de hükümete karışmamasını sağlayacak şekilde temel mevkisine döndürdü.
Hâlâ ordu ve güvenlik güçlerinin hâkimiyeti altındaki Arap ülkeleriyle Türkiye arasındaki fark, Ankara’nın kırılamayan kurumları içinde demokratik alternatifi oluşturabilmiş olması. (Suudi Arabistan gazetesi Riyad, başyazı, 4 Mart 2010)
Kaynak: Radikal