Türkiye'deki Amerikan seçimleri

 

Amerika'daki başkanlık yarışının Türkiye'de en az Amerika'daki kadar yakından izlendiği söylenebilir.

Bunun nedenlerinden birisi, ABD'nin küresel dengelerin tümünü ya da çoğunu belirleyen bir güç olduğunun sanılmasıyla ilgili. ABD'de başkan değişirse politikalar değişir, bunlar değişince de küresel dengeler değişir diye bir bakış olabilir. Demokrat aday Obama'nın seçilmesi, meselenin tamamen bu şekilde değerlendirilmesine izin vermiyor. Zira ABD Obama geldi diye bir değişime gitmeyecek, Amerikalılar bir değişim istediği için Obama Beyaz Saray'a taşınacak.

Küresel güç dengelerinde, oyuncu yapılarında, ilişkilerin önceliklerinde ve kullanılan araçlarda zaten hızlı bir değişim yaşanıyor. ABD'nin bu değişimi fazlasıyla kaçırdığı bir dönem oldu, örneğin demokrasi ve özgürlüklerin götürülebileceği, müttefiklerin dize getirilebileceği, askeri üstünlüğün rakipsiz olduğu sanıldı. Hatta ABD'yi sistemin tek egemen gücü yapmaya çalışanlar, başkaları buna muktedir olmadıkları için bu ilahi görevi üstlerine aldıklarını bile düşündüler. Oysa ABD'nin küresel sistemi etkilerken, aynı oranda bu sistemden ne kadar etkilendiği de ortaya çıktı. Toplumlar, artık kendilerine değmeyen, kendilerinden olmayan kişilerce yönetilme arzusunda değiller ve tepkilerini hem kendi ülkelerinde hem de başkalarına karşı acımasızca gösteriyorlar. ABD'nin dünyadaki var olma biçimi ve ısrarına karşı oluşan tepkilerin bir süre sonra Amerikalıların nasıl olup da böyle yapanları hala iktidarda tuttukları sorusunu da içerdiği ortada. Dolayısıyla Obama'nın bu küresel değişimi izlemeyi beceren bir aday olarak çalıştığı ve sonunda da başardığı söylenebilir.

ABD'deki seçimlere Türkiye'deki büyük ilginin arkasındaki bir diğer konu ise, Amerikan halkının siyahi birini seçip seçmeyeceğini görme arzusundan kaynaklanıyor olabilir. Obama seçilemeseydi, muhtemelen Amerikan halkının ne kadar muhafazakár olduğu küçümsemesi içinden kurulan cümlelerle rahatlatıcı bir durum yaratabilirdi. Kısacası, bu durum Türkiye'deki muhafazakarları sevindirecek bir örnek olabilirdi. Ancak Obama'nın kazanmış olmasının her toplumun kendi 'siyahileri' bakımından hem sevindirici, hem de telaşlandırıcı yönleri de bulunuyor.

Obama, ten rengine ilişkin kimliğini seçimlerde kullanmış biri olmakla birlikte, kazanmasını önerdiği politikalara borçlu bir başkan. Kısacası, sadece doğuştan kazanılmış özelliklerin ve zamanında eziyete maruz kalmaya yol açan bu durumun bir sınırı olduğu ortaya çıktı denebilir. Obama, herkesi kucaklayacak politikalar önerdiği ve sadece siyahilerin oylarını almaya yönelmediği için kazanmış gözüküyor.

Bir diğer ilgi ve merak teması ise, bundan sonraki ABD'nin Türkiye'ye nasıl davranacağını anlamaya çalışmakla ilgili. Türkiye'nin edilgen yani ABD politikalarından doğrudan etkilenen bir oyuncu olduğu anlayışına dayanan bu bakış, aslında 'ulusal korku' alışkanlığının bir ifadesi gibi. Kıbrıs, soykırım ve K. Irak sorunsallarında Türkiye ile nasıl bir ilişki kuracağı araştırılıyor, esasen bu meseleleri Türkiye nasıl çözmek istiyorsa o şekilde ele alınabilir bir ortam olduğu pek anlaşılmıyor.

Obama, özlem ve beklentilerini gerçekleştirir mi, bilmek mümkün değil. Bununla birlikte bu tür özlemleri bulunan toplumlarla ilişki geliştirme ihtiyacında. Amerika için iyi olanın, başkaları için de iyi olandan geçtiğini söyleyen başkan, kendi başaramasa da en azından belki başkalarına esinleme kaynağı olabilir.

Kaynak: Star