Türkiye, NATO'ya tahsis edilmiş Amerikan taktik nükleer silahlarının bulunduğu beş Avrupa ülkesinden biridir
Bu silahlar NATO'nun askeri görevinin ayrılmaz bir parçası değildir artık. Silahların hazırlıklılık durumuna gelince, savaş için hazırlanmaları aylar gerektirecektir
Ankara'nın İran nükleer programına yönelik kaygılarına ve Amerika ile bir şekilde mayhoş ilişkilerine bakınca, bu silahları Türkiye'den kaldırmak gene de zor olacaktır.
Türkiye 40 yıldan daha fazla bir süredir Amerikan taktik nükleer silahlarının emanetçisi durumunda. Washington, Sovyetler Birliğine karşı (Örneğin Sovyet saldırısına karşı bölgeyi savunmak ve Sovyetlerin stratejik hesaplarını etkilemek için) istihkam mevkii olarak Soğuk Savaş süresince Türkiye'ye orta menzilli nükleer füzeler ve bombardıman uçakları mevzilendirdi. Bu silahlar, Sovyetlerin Avrupa'ya saldırması durumunda ilk missillemede kullanılacaktı. Ancak Soğuk Savaş zayıflarken bu silahların stratejik değeri de azaldı. Dolayısıyla, ABD son yirmi yılda silahların kontrolü anlaşmaları ve tedrici yeniden konuşlandırmalarla, orta menzilli tüm füzelerini Türkiye'den çekti ve oradaki diğer nükleer silahları azalttı.
Türkiye bugün İncirlik Hava Üssü'nde tahmini olarak 90 adet B61 güdümsüz bombalara ev sahipliği yapıyor. Bu bombaların elli adedinin Amerikan pilotları tarafından hedefe ulaştırılması planlanmışken diğer 40 adedinin Türk Hava Kuvvetleri tarafından hedefe ulaştırılması planlanmıştı. Bununla birlikte, İncirlik Üssü'nde nükleer füze taşıyabilen Amerikan uçakları kalıcı olarak bulunmuyordu ve Türk Hava Kuvvetleri, NATO'nun nükleer görevleri için yetkili kılınmamıştı ki bunun anlamı, Türkiye'nin bombalarına ihtiyaç duyulması durumunda diğer Amerikan üslerindeki nükleer füze taşıyabilen F-16'ların getirilmesinin gerekliliğiydi.
Böylesi gevşek bir hazırlık durumu, NATO'nun öz savunma için taktik nükleer silahlara ne de az bel bağladığını göstermektedir. Aslında, NATO nükleer silahlarının hazırlıklılık durumu şu an aylarla ölçülebilir; halbuki geçmişte saatlerle veya günlerle ölçülürdü. Silahların konuşlandırılmasına caydırıcılık unsuru olarak devam edildiği farzediliyor fakat caydırıclığın püf noktası, bir saldırganın kendisine karşı kesin ve hızlı misillemede bulunulacağı algısını ayakta tutmaktır – Türkiye'de konuşlu nükleer bombaların böyle bir katkısı ise olamaz çünkü hemen fırlatılamazlar. Saldırganların NATO'nun konvansiyonel yahut nükleer şemsiyesini destekleyen stratejik kuvvetlerle caydırılması daha muhtemeldir.
Bu yüzden Türkiye'deki taktik silahların aslında askeri değeri veya gâyesi yoktur. Bu silahların Türkiye'den kaldırılması basit demektir. Değil mi? Maalesef ulusal ve uluslararası güvenlik meseleleri asla o kadar basit olmadı.
Kaldırılması gereken engeller
NATO'nun en üst düzey komutanı Gen.James L. Jones 2005 yılında Avrupa'daki Amerikan nükleer silahlarının imha edilmesini desteklediğinde sert bir siyasi direnişle karşılandı (Türkiye'deki 90 adet B61 bombalarının yanısıra Belçika, Almanya, İtalya ve Hollanda'da 110 civarında bomba daha var). Aradan dört yıl geçtikten sonra bazı Amerikalı ve Avrupalı yetkililer, nükleer silahların siyasi değerinin Avrupa'da konuşlandırılmaya devam edilmeleri için yeterli olduğunu halen savunuyorlar. Bu silahların NATO üyeleri arasındaki "siyasi ve askeri bağ için esas" olduğunu, ittifakın bütünlüğünü muhafaza içn gerekli olduğunu savunuyorlar: "Müttefiklerimiz (nükleer silahların) siyasi katkısına değer atfettikleri müddetçe, ABD nükleer silah kapasitesini tedarik etmek ve bu kapasiteyi muhafaza etmekle mükelleftir."
Bu görüşü savunanlar nükleer paylaşmanın hem ittifakın bütünlüğünün sembolü olduğunu hem de bir saldırı durumunda ABD ve NATO'nun biribirlerini savunmaya nasıl da hazır olduklarını gösterdiğine inanıyorlar. Silahların kaldırılmasının bu bütünlüğü tehlikeye atacağını ve Washington'ın NATO'daki müttefiklerine bağlılığı hakkında soru işaretlerine yol açacağını savunuyorlar.
Fakat NATO'nun Soğuk Savaş sonrası bütünlük mücadeleleri, taktik nükleer silahların konuşlandırılması hakkında yaşanan anlaşmazlıktan daha fazla bir şeyin sonucudur. NATO, üyelerinin Ankara'ya bağlılığından şüphe etmesi için Türkiye'ye çeşitli fırsatlarla nedenler sundu. Örneğin, her iki Irak savaşından önce, bazı NATO üyeleri Türkiye'ye hava savunma desteği sağlamada ve topraklarına akan mültecilere yardım etmede tereddüt sergiledi. Dahası, Washington'la doğrudan bir bağ olarak NATO'ya kıymet veren Türkiye, son Irak savaşına şiddetli bir muhalefet sergilemesine rağmen Amerika'nın bunu büsbütün gözardı ettiğine şahit oldu. İlave olarak, Ankara, Türk sınırı boyunca şiddetli kaosa yol açan PKK'yı terörist örgüt olarak etiketlemede gönülsüzlük gösteren bazı NATO müttefikleri eliyle dehşete düşürüldü.
Şimdi de Tahran'ın nükleer programı meselesi var ki ABD'nin Türkiye'deki taktik nükleer silahları kaldırması tartışmasını ciddi ölçüde karmaşıklaştırmaktadır. İran'ın nükleer kapasiteye sahip olması Ortadoğu'da silahlanma yarışını başlatacak ve -özellikle de ABD nükleer silahlarını İncirlik'ten çektiği takdirde- Türkiye'nin nükleer seçenekleri yeniden düşünmesine yol açabilecek bir yayılım şelalesi oluşturacaktır. Üst düzey bir dışişleri yetkilisine İran'ın nükleer silaha sahip olması durumunda Türkiye'nin tepkisinin ne olacağı sorulduğunda Türkiye'nin hemen silahlanacağını söylemişti. Ankara'nın resmi politikası değil bu ama liderleri arasındaki genel bir hissiyata işaret ediyor gibidir. Türkiye'nin başlıca kaygısı ister güvenlik ister itibar olsun, işin sonunda İran bölgesel hegemonya tesis ederken Türkiye aylak aylak oturmayacaktır.
Silahların geri çekilmesi için bir reçete
Türkiye (ve bölgedeki diğer ülkelerin) nükleer silah edinmesini engellemek, uluslararası güvenlik için hâyatidir. Bunu yapmak için kilit bir etken gereklidir ve aynı etken ABD'nin nükleer silahlarını geri çekeceği yolu döşemek için de esastır: Gelişmiş müttefik ilişkileri. Siyasi ve stratejik pergel, nükleer silahların Avrupa'dan er ya da geç çekilmesi gerektiğine işaret ediyor – Barack Obama'nın özetlediği silahsızlanma gündemine de tam olarak uygun bir stratejidir. Fakat o noktaya varmak için, ABD-Türkiye bağlarının geliştirilmesi ve Türk güvenlik kaygılarının yatıştırılması için dikkatli bir diplomasi gerekmektedir.
Türkiye II. Körfez Savaşına iştirak etmeyi reddettiğinde ABD-Türkiye ilişkileri soğudu ve G.W.Bush yönetiminin sonlarına doğru Amerikan politikalarına yönelik Türk desteği çöktü. Obama'nın seçilmesi ilişkilerin düzelmesine yardım etti ve Nisan ayında Türkiye'ye yaptığı ziyaret memnuniyetle karşılandı. Aslında Amerikan yönetiminin Türkiye ile tüm etkileşimleri faydalıdır: Washington Türkiye'nin bölgesel enerji tedarikçisi rolünü desteklemekte ve zorlu siyasi reformlara giden ve bölgesel diplomatik ihtilafları çözmeye çalışan Türkiye'yi yüreklendirmektedir. Türkiye Afganistan'daki ISAF'a yaptığı askeri katkıyı ikiye katladı – Afganistan'daki Amerikan gayretleri için bir nimettir.
Ankara'yı yeni Avrupa füze savunma planlarına dâhil eden Washington – İran'ın kısa ve orta menzilli balistik füzelerine karşı Türkiye'yi ve diğer ülkeleri korumayı amaçlamaktadır – Türkiye ile askeri ilişkilerini daha da geliştirebilir. Daha sonra karada yerleşik seyyar avcı füzelerin Doğu Avrupa veya Türkiye'de konuşlandırılmasını da hesaba katarak gemilere konuşlandırılan Aegis füze savunma sistemleri bu stratejisinin omurgası olacaktır. Bu işbirliği Washington ile potansiyel bir İran bombası karşısında Türkiye'nin güvenlik arayaşı arasında bir bağ da tesis edecektir.
Türk güvenlik hesaplarında Rusya ağırlıklı bir yere sahip olduğundan dolayı, Rus stratejik silahlarında ve stratejik olmayan nükleer cephanelikte indirime gidilmesi, Ankara'nın gönül rahatlığına kavuşmasına yardımcı olacaktır. Kısa bir süre sonra ABD ve Rusya START anlaşmasını yeniden onaylamanın yoluna bakacaklar. Amerikan ve Rus cephaneliğinde daha fazla indirim peşindeki anlaşma müzakereleri, Türkiye'deki nükleer silahlar dâhil yurtdışına konuşlandırılmış (potansiyel çatışma alanlarına yakın konuşlandırılmış) nükleer silahları da ihtiva etmelidir. Bu tür müzakereler sırasında Türkiye NATO ve Amerikan güvenlik garantilerinden emin olmalıdır. Türkiye'deki silahların kaldırılması, İran'ın sivil nükleer enerji programını askeri bir programa çevirmesini engelleme gayretleriyle uyum içinde olmalıdır. Aksi takdirde, Washington bir NATO müttefiki ve kilit bir bölgesel ortak olan Türkiye'den taviz verme riskiyle karşı karşıya olacaktır.
Uygun bir şekilde kullanıldığında, Türkiye bu karmaşık süreçte önemli bir rol oynayabilir; ABD ve müttefikleri, Türkiye'nin İran ve Batı arasında aracı-muhatap olma teklifi üzerinde ciddi şekilde düşünmelidir. Ankara'nın Tahran üzerindeki potansiyel nüfuzu hafife alınmamalıdır. Princeton'dan Jashua Walker'ın kaydettiği üzere, İran'la uzak geçmişe giden pragmatik ilişkileri ve büyüyen ekonomik bağlarına bakınca, Ankara Tahran'ın davranışlarına olumlu etki edecek bir konumdadır.
Daha geniş bir açıdan bakıldığında, ABD ve AB, İran'la ileri-geri diplomaside Türkiye'ye daha büyük bir rol biçtikleri takdirde Türkiye'nin NATO nezdindeki değeri hakkında Ankara'yı (ve diğerlerini) iknaya yardım edecektir ve Ankara'yı Washington ve Brüksel'le daha yakın ilişki içerisine çekmek gibi ilave faydaları da vardır. Sonuç itibariyle, Türkiye ittifak siyasetinde daha güçlü bir mevki elde edecek, başlıca güvenlik kaygılarını kuşatacak ve Amerika'nın Türk topraklarındaki taktik nükleer silahlarının kaldırılması için gerekli şartları yeşertecektir.
Kaynak: Bulletin of the Atomic Scientists
Alexandra Bell hakkında: Ploughshares Fund'da Proje Müdürü ve Truman National Security üyesi.
Dünya Bülteni için çeviren: M. Alpaslan Balcı