Ergenekon olayı Türkiye'de ordunun gücüne indirilen bir darbeyse "Balyoz" kod adlı darbe planının ortaya çıkarılmış olması, bir nakavt darbesi değilse de, en azından yere serici bir darbedir. 23 Şubat'ta 50 yüksek rütbeli subayın darbe planlamaktan dolayı tutuklanması, mevcut Türk hükümetinin siyasi manzarayı kökten değiştirmeye koyulduğunu göstermektedir. Tutuklananların arasında eski Hava Kuvvetleri komutanı İbrahim Fırtına, eski Deniz Kuvvetleri komutanı Özden Örnek ve merkez karargâhı İstanbul'da bulunan I. Ordu komutanı Çetin Doğan gibi üst düzey generaller olması, askeri cunta'nın Türkiye'de caydırıcı yeteneklerini kaybettiğini gösterir.
AKP hükümeti, darbe planına katıldıkları gerekçesiyle tutuklanan tüm subayların yargılanması için yeterli siyasi güç tasarrufunda bulunamasa bile, askerin artık dokunulmazlıktan çıktığını gösteren bir psikolojik ve siyasi emsal tesis etmiştir.
Ancak laik blok büsbütün hükümsüz değil, en azından taktik düzlemde. Seçilmiş hükümetin başına iş açabilecek mâli güce sahipler. Onlarca yıl süren laikleşme süreci sırasında servetlerini, IMF ve Dünya Bankası'nın dayattığı iktisâdi politikalara teşne olmayı tercih eden siyasi nizâma borçlu zengin bir şehirli sınıf ortaya çıktı. Şu anda laik şehirli sınıftan Anadolu'nun daha dindar orta sınıfına doğru bir eksen değişimi yaşanıyor. Ancak zenginliğin daha düzgün bir dağılım göstermesi bir on yılı alacaktır. Türkiye'de halkın gücünün bekâsı adına yapılan kavganın doruk noktasına yalnızca mahkeme salonlarında değil dört ila sekiz hafta sonra seçim sandıklarında da ulaşılacak. Adalet Bakanı Sadullah Ergin, Türk anayasasına özgürlük maddeleri ilave edecek bir anayasal reform tasarısı üzerinde çalışıyor.
Tasarı, batı destekli laik aşırıların gücünü biraz daha budayacak. Yeni kanunlar, siyasi partilerin kapatılmasını zorlaştıracak ve bu gücü seçilmiş Meclis’e verecek. HSYK üyelerinin sayısını 7’den 21’e çıkaracak ve temsil tabanı genişletilecek. Askeri personelin sivil mahkemelerde yargılanmasını mümkün kılacak ve daha şeffaf bir seçim sistemi getirecek değişiklikler de yolda. Tüm bu inisiyatifler, kokuşmuş Türk seçkinler arasında alarma yol açtı ve anayasa reform paketinin önüne geçmek için çalışıyorlar.
AK Parti 550 sandalyeli mecliste şu an 337 sandalye sahibi ve gelecek seçimlerde 367 sandalye sahibi olmayı ummuyor. AK Parti, tasarıyı kilit destekçilerine, Türk halkına götürmeyi planlıyor. Başbakan Recep Tayip Erdoğan, anayasa değişikliği tasarısı meclis onayını almadığı takdirde referandumun daha kısa sürede yapılması konusunda 3 Mart’ta meclisi ikna etti. Meclisten geçen bu yeni kanun, tıkanıklığın ve siyasi popülizmin önüne geçiyor. Teklif edilen tasarı referandumla onaylandığında, batının dayattığı seküler seçkinler topyekûn gözden düşecek. Referandum, temsil iddiasında oldukları halkın desteğinden yoksun olduklarını açıkça gösterecek. Seküler muhalefet işte bu yüzden referandumdan uzak durmayı sağlayacak bir uzlaşma çözümü arayışında. Tasarı referanduma sunulmadığı takdirde, laik aşırılara siyasi popülizm fırsatı doğacak. Dolayısıyla AK Parti, kendi itibarını güçlendirmek ve stratejik bir düzlemde seküler mafyanın ayağını yerden kesmek için reform tasarısını halka götürmelidir. AK Parti biliyor ki gücü, serbest ve âdil seçimler yoluyla kazandığı meşrûiyetidir. Bu gücü, batının dayattığı seküler düzenden kopma sürecindeki Türk toplumunu güçlendirmek gibi meşru bir gâye uğruna kullanmalıdır.
AK Parti’nin halkın gücünü yeniden ileri sürmesini ideolojik muhalifleri bile desteklemektedir. Türk hükümetinin, ordunun yasadışı gücünü baskı altına alması, siyasi tayfın her kesiminden destek topladı. Ermeni kökenli Türk gazeteci Etyen Mahçupyan, darbe kışkırtıcılarına dolaylı olarak destek verdiğinden dolayı verdiği muhalefet lideri Deniz Baykal’ı açıkça kınadı. Mahçupyan şöyle kaydetti: “CHP lideri bir adım ileri giderek Balyoz planı için şöyle konuşuyor: “Resmî bir tatbikat uygulaması, gizli saklı bir şey yok.” Yani Balyoz’da sözü edilenlerin normal ve doğal olduğunu ima ediyor. Bunun anlamı darbenin tümden aklanmasıdır ve buradan hareketle de “böylesine bir operasyon hiçbir demokratik ülkede olmaz” denebiliyor. İronik olan şu ki, zaten Türkiye darbeciler nedeniyle demokratik bir ülke değil ve şu anda demokratik olmaya çalışıyor. Dolayısıyla Baykal’ın ‘ancak darbe dönemlerinde bu manzaralar ortaya çıkar’ sözü doğru... Çünkü Türkiye, hükümetin direndiği bir darbe girişimi döneminden geçmekte. CHP’nin tüm siyaseti varolan gerçekliği görmezden gelme ve eğer mümkünse tersine çevirme çabasından ibaret... Ancak mesele Baykal’ın taktik anlayışıyla sınırlı değil... Çünkü yürütülen strateji aslında bütün bir Cumhuriyet tarihinin ideolojik manipülasyonuyla da tutarlı.”
Geçmişte savaş muhabiri olan ve merhum Cumhurbaşkanı Turgut Özal'ın danışmanlığını da yapmış bir isim, Cengiz Çandar, ki liberal laiklerdendir, askeri darbe planının ifşasına desteğini ifade etti. Hürriyet gazetesinde köşesinde şöyle kaydetti: “...2010 Türkiye’sinde geçmişte ‘darbe planları’ yapmış olan veya ‘darbe girişimleri’nde bulunmuş olanların yakalarını hukuktan sıyırmasının imkânsızlığı ortaya çıkmıştır. Bunun bir anlamı da, olan-bitenin gelecekteki ‘darbe hesapları’, darbecilik ve cuntacılık bakımından müthiş bir ‘caydırıcılık’ sağladığıdır. Bu ‘darbecilik’ ve ‘cuntacılık’ illetinden muzdarip her ülke, Arjantin, Yunanistan, İspanya vs. ‘bağırsak temizliği’ni belirli tarihi şartlarda, kendi gerçekleri üzerinden yapabildiler. Türkiye’de bu 2010’da ve kendi gerçekleri üzerinden gerçekleşiyor. Konu, sadece geçmişin hesabının sorulması değildir.”
Türkiye'deki son olaylar, batının dayattığı düzenin İslam dünyasında çalışmadığını göstermektedir. Batılı hükümetler, Türk toplumunda sekülerleşmeyi ve İslam kimliğinden soyunmayı ne kadar teşvik ederlerse etsinler stratejik düzeyde başarısız olmuşlardır. Türkiye dışarıdan dayatılan düzenden kurtulmaya başlıyor; ve eğer Türkiye yapabiliyorsa, Mısır, Pakistan, Cezayir ve geri kalan hepsi de yapabilir.
Batı şu an Türkiye'de siyaseten köşeye sıkışmıştır ve mevcut çok az seçeneği var. Ya Türk halkının iradesine boyun eğecek veya Filistin ve Cezayir'de olduğu gibi çökertmeye teşebbüs edecektir. İkinci yolu seçerse, daha fazla gözden düşecek ve Türkiye'de batı karşıtı hissiyatı daha da besleyecektir. Batının her daim zafer aramadığının farkında olmalıdır zira zafer bazen elde edilemeyebilir. Batının amacı bazı hallerde, sosyal düzenin istikrarsızlaşması ve ayak takımı hâkimiyetidir. Türk hükümeti ve Türk toplumu böylesi bir senaryoya hazırlıklı olmalı, ajan provakatörleri düzenli bir şekilde ifşa etmeli ve menfur planlarını bozmak için yasal yollarla haklarından gelmelidir.
Kaynak: Crescent Int
Dünya Bülteni için çeviren: M. Alpaslan Balcı