Türkiye yeniden Batı'ya mı dönüyor?

“Arap Baharı”nın Türkiye’nin dış politikasına etkisi hususunda bura ve yurt dışı medyasında geniş çaplı spekülasyonlar var. Bazı analistler ve uzmanlar, Ankara’nın (dünyanın çoğu ülkesinde olduğu gibi) Arap ülkelerindeki rejim karşıtı gösterilere sadece gafil avlanmakla kalmadığını, gelişmelerin hükümetin bölgesel konular ve genel olarak dış meselelere yaklaşımındaki temel dayanağın altını oyduğunu savunuyorlar. Jerusalem Post’ta yazan David Rosenberg, “Ankara, Orta Doğu’daki yeni realitelere hazırlıksız yakalandı” iddiasında bulundu. “Bölgesel karışıklıklar Türkiye’nin yeni düzenini bozdu” diye de ekledi ve analistlerin, olayların hallolmamasının “Türkiye’nin yeniden Batı’ya dönmesine yol açabileceğine” inandıklarını kaydetti.

Bu tür analizler bir parça gerçek ihtiva eder, ama sadece bir parça. Birkaç yıldır Türk yetkililer, ülkelerinin bazı komşu rejimlerle bağlarını kuvvetlendirdiler. Irak, Mısır, Suudi Arabistan ve hatta uzun süredir düşman olunan Suriye gibi Arap ülkeleriyle ilişkiler belirgin ölçüde gelişti. Ankara, Arap aleminin dışında da İran'la kur yaptı. Bu kur öyle boyuttaydı ki "Türk-İran ekseni" spekülasyonları yapıldı. Bu zaman zarfında Türk dış politikası da bilhassa ABD olmak üzere NATO'daki müttefiklerinin arzu edeceğinden uzaklaştıkça uzaklaştı.

Köklü Arap rejimlerinin zayıflaması, Ankara'nın bu ülkelere açılım programını daha belirsiz ve potansiyel olarak çok daha kıymetsiz hale getirdi. Yetkililerin bu türbülansa karşı kendilerini ayarlamaya ve Türk dış politikasını yeniden konumlandırmaya çalıştıklarına dair işaretler var. Hatta Erdoğan hükümetinin yeniden Batılı müttefiklerine dönmek üzere politika değişikliği için flört ettiğine dair de imalar var. Ankara başlangıçta Muammer Kaddafi kuvvetlerine karşı NATO askeri operasyona karşı çıksa da Libya diktatörüne karşı son açıklamalar çok eleştireldi. Başbakan Erdoğan 3 mayısta İstanbul'daki basın toplantısında en sert açıklamasını yaptı. Kaddafi'yi "kendi halkına karşı kan, gözyaşı ve baskı"yı seçmekle suçlayan Erdoğan, "Libya liderinin derhal yönetimden çekilmesi ve daha fazla tahribata yol açmadan hem kendi iyiliği hem de ülkenin geleceği adına Libya'yı terk etmesi" dileğinde bulundu. 

Keza İran'la yakınlaşmanın son haftalarda biraz dindiğine dair de işaretler var. Tahran, geçen sene Türkiye ve Brezilya tarafından teklif edilen ve nükleer meselede uzlaşma sağlanmasına dair ümit vadeden diplomatik girişime de Ankara'nın istediği şekilde karşılık vermedi. Bunun yerine İran, uluslararası müeyyide sistemine (silah satışının yasaklanması da dahil) meydan okuyan önlemler aldı. Bu da dini rejime karşı daha ılımlı politikalar takip edilmesini savunan Türkiye ve benzeri ülkeleri rahatsız etti.

Yine de Türkiye'nin dış politikasının yeniden tam olarak Batı'ya döndüğünü söylemek için erken. Ankara'nın uluslararası meseleler konusunda giderek daha bağımsız yaklaşımı, Orta Doğu'nun çok ötesine geçmiştir ve bu, onun uzun dönemli stratejik, siyasi ve iktisadi önemli çıkarlarının bir yansımasıdır. Kuşkusuz Arap Baharı, Dışişleri Bakanlığı'nda bazı hesaplamaları değiştirdi fakat stratejiyi tümüyle yenilemek yerine bazı mütevazı taktik ayarlamalar yapılması daha muhtemeldir. Türkiye'nin Washington ya da NATO'nun siyasi yörüngesine döndüğü görüşünde olanlar, muhtemel gelişmelerle ilgili ciddi değerlendirmeler yapmaktan çok bir hayalin içindeler. Ankara muhtemelen önümüzdeki yıllarda ABD ve müttefikleri için idare edilmesi zor, moral bozucu bir güç olmaya devam edecek.

Kaynak: National Interest

Dünya Bülteni için çeviren: Emin Arvas