İsrail'in Gazze saldırıları ile başlayan daha sonra Türkiye Başbakanı R. Tayyip Erdoğan'ın Davos'ta yaptığı çıkış ile zirveye çıkan Türk-İsrail ilişkilerindeki gerginlik son birkaç gündür yaşanan gelişmelerle yakın tarihin en gergin aşamasına girmiş oldu.
İki ülke, normalde sakin ve daha sembolik düzeyde sürmesi gereken diplomatik alanda bile teamüllerin dışında birbirini çok sert biçimde dünya kamuoyunun önünde suçlayarak gerginliği bir adım ileri götürmüş oldular. Gelinen nokta müdahil tarafların dahi etkilerinden bağımsızlığını kazanarak daha büyük sorunlar oluşturabilecek aşamanın eşiği olarak tanımlanabilir. Eğer iki taraf gerilimi artırmaya devam ederse uluslararası siyasal sürecin doğası gereği artık geri dönülmesi imkânsız bazı sonuçlar ortaya çıkabilir.
Türkiye hiç şüphesiz başta İsrail'in Gazze'de yaptıkları olmak üzere ortaya koyduğu eleştiriler ile haklı pozisyondadır. Öte yandan İsrail, Türkiye'ye zaman zaman diplomatik nezaketin ötesinde tavırlar göstermektedir. Ancak bütün bu haklılık gerekçelerine rağmen bir süreçte haklı olmak faydalı sonuçlar ortaya koymak için yeterli olan yegane faktör değildir. Türkiye'nin uluslararası politikada ve Ortadoğu'da yegane parametresi İsrail değildir. Bu nedenle en azından başka alanlarda yapmak istediklerinin selameti açısından Türkiye, İsrail ile olan sorunlarının ikili ilişkilerin dışındaki alanlarda sorun üretecek hale gelmesine izin vermemelidir. Doğal olarak Türkiye, İsrail'in yanlışlarını eleştirmeli, diplomatik ölçüleri aşan tepkilerine tepki vermeli ancak sürecin hiçbir şekilde geri dönülmez biçimde krizler doğuran hale bürünmesine izin vermemelidir.
Türkiye-İsrail ilişkilerinde yüzeydeki türlü sorunların altında temel bir nokta yatmaktadır: Türkiye, kendi bakış açısına göre yeni bir bölgesel vizyon ortaya koymaktadır. Bu bağlamda Lübnan, Suriye gibi ülkelerle yakın ilişkiler geliştirilmektedir. Doğal olarak Türkiye'nin bölgesel vizyonu hiçbir ülkeye karşı değildir. Ancak İsrail açısından bakılınca Suriye ve Lübnan gibi ülkeler olabildiğince karşıt olarak algılanmaktadır. Dolayısıyla işin özü böyle olmamakla birlikte İsrail, Türkiye'nin yeni bölgesel vizyonunu kendine karşıt olarak okumaktadır. Bir bakıma İsrail, Türkiye'yi tamamen kendisine karşı yeni bir Ortadoğu inşa eder biçimde algılamaktadır. Ortadoğu'da statüko Türkiye tarafından değiştirilmektedir ve bu birinci dereceden İsrail'i endişelendirmektedir.
marjinalleri güçlendirmek fayda getirmez
İkinci bir nokta sürekli seçimlerin yapıldığı, istikrarsız hükümetlerin kurulduğu İsrail'in sahip olduğu radikal siyasal yaşamdır. Sık yapılan seçimler İsrail siyasetini radikalleştirmiş ve normal olmayan bir hale dönüştürmüştür. Hatta bu yapısal sorun, İsrail'in dünyadaki yeni gelişmeleri anlamasına engel olmaktadır. Parçalanmış ve istikrarsız siyasal hayat, İsrail'in sahip olduğu devlet reflekslerine ciddi bir darbe indirmiştir. İsrail, başta Türkiye'nin yeni bölgesel gücü olmak üzere, son dönemde ortaya çıkan gelişmeleri anlamlandırmak konusunda sorun yaşamaktadır.
Ancak bütün haklılığına rağmen Türk siyasal elitleri İsrail konusundaki süreçlerde bazı konuları dikkatle ele almak durumundadırlar. İlk olarak Türkiye'nin Ortadoğu'daki gücü sahip olduğu yüksek meşruiyete dayanmaktadır. Ancak uluslararası ilişkilerde meşruiyet kendinizden yahut bir taraftan değil bütün taraflardan kaynaklanır. Türkiye hem Batı hem Doğu, hem Suriye hem İsrail nezdinde muteber olduğu için yüksek meşruiyete sahiptir. Türkiye, hiçbir sorunun sahip olduğu çok taraflı meşruiyeti zedelemesine izin vermemelidir.
İkinci olarak hem Türk iç politikasında hem Ortadoğu politikasında Türk karar alıcılar "kendileri bir şey yapamayanların" sözcüsü olmamalıdır. Aksine Türkiye sahip olduğu gücün maddi ve manevi imkânlarına göre belirli süreçte hareket etmeye devam etmelidir. Bugün başta Filistin sorunu olmak üzere temel konularda burada ismini zikretmeye gerek duymadığımız önemli bölgesel yönetimlerin ilgisizliği ortadadır. Demokratik meşruiyet, etkin dış politika gibi konularda son derece etkisiz bazı bölge ülkelerinin Türkiye'nin İsrail ile girdiği gerginlik konusunda olumlu tutumlarını şüphe ile okumak gerekiyor. Kısacası, Türkiye klasik Arap politikasının parçası olmamalıdır. Türkiye, başta İsrail konusunda gerekirse istisnai politika takip etme yeteneğini kaybetmemelidir.
Aynı biçimde şüpheci bakışın Türkiye'nin içine de yöneltilmesi gerekiyor. AKP'nin keskin İsrail karşıtı bir hükümet olarak dünyanın önüne çıkmasını alkışlayan kaybedecek hiçbir şeyi olmayan sağ, sol, muhafazakâr ve dindar marjinallerin tepkilerini eleştirel ele almak gerekmektedir. Bu marjinal gruplar kendi küçük dünyalarında reel politikanın gerçeklerinden uzak işbitirci ve kolay reçeteleri ile mutlu yaşayıp mazur görülebilirler. Ancak büyük kütleleri ilgilendiren olaylara yönelik yaklaşımlarda aynı grupların tepkileri eleştirel olarak ele alınmalıdır. Aynı biçimde diplomatik sorunları bir "milli mesele" gibi sunarak AKP'yi daha şahin tavıra iten ulusalcı ve milliyetçilerin de işin sonunda AKP'nin mutluluğunu istemedikleri bilinmektedir. Geçmişte "çuval olayında" görüldüğü üzere AKP'yi neredeyse Amerika ile savaşmaya teşvik eden grupların yaptıklarını burada hatırlamak lazım. AKP kendine şu soruyu sormak zorundadır: Beni İsrail'e karşı itenlerin taktik amacı ben miyim İsrail mi?
Üçüncü olarak İsrail'de yaşayan ve Türkiye ile ilişkileri savunan grupların siyasal yaşam haklarına halel getirmemek gerekmektedir. İsrail politikası çok çeşitli bir yapı olarak içinde tarihsel, kültürel ve başka nedenlerle Türkiye ile yakın ilişkilere önem veren grupları da barındırmaktadır. Türkiye ile olan gerginlik kaçınılmaz olarak bu grupların siyasal meşruiyetlerini yok etmektedir. Türkiye ile İsrail arasındaki ilişkilerin gergin halde çok uzun devam etmesi doğal olarak bu grupları tasfiye edecek ve sorunlar çözülemez halde daha uzun zamana yayılacaktır. Aynı biçimde aşırı sert bir politika paradoksal olarak İsrail'deki şahinlere de uzun dönemde hayat hakkı verecektir. Türkiye, her gerginliğin barışı istemeyen İsrailli politikacılara fazladan enerji kazandırdığını görmelidir. AKP elitleri Ermeni sorunu gibi olayların Türk güvenlik elitleri tarafından onlarca yıl nasıl sömürüldüğünü tekrar hatırlamalıdır. Türkiye ile İsrail arasındaki gerilim İsrail'de yaşayan ve varlığını sertliğe borçlu insanların işine gelecek sonuçlar üretebilir. Bu ülkedeki radikalleri güçlendirmek uzun vadede başta Filistinliler olmak üzere bütün bölge için faydalı olmayacaktır.
Doç. Dr. Gökhan Bacık Zirve Üniversitesi
Kaynak: Zaman