Türkiye ve İran, Suriye'de kozlarını paylaşıyor, Araplar nerede?

Birkaç hafta önce Kahire’de yapılan Arap Birliği toplantısında Arap dışişleri bakanları Suriye’ye yönelik yaptırımları görüşürken Türk Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Katar Başbakanı ve Dışişleri Bakanı Şeyh Hamad Bin Casım’ı dinlerken gülümsüyordu. Şeyh “bütün bu yaptıklarımız yabancıların çözüme müdahalesini önlemek içindir” diye vurguluyordu.

Araplar, Türkiye’yi ya bir Arap devleti sayarak Arap Birliğine üye kabul ediyorlar , ya da Ahmet Davutoğlu’nun orada olması bir hata.

Ahmet Davutoğlu Türkiye’nin komşularıyla sıfır politikasına veda ederek Suriye’ye yönelik gözdağı, tehdit ve yaptırımla ilişkileri kesme aşamasına geldiğinde, İran Dışişleri Bakanı Ali Ekber Salih, Suudun kalbinde İslam Devletleri Dışişleri Bakanları toplantısında şöyle diyordu: “ Suriye’ye yardım etmek gerekir, reformları gerçekleştirmek için yeterli zamanı var, Şam bu yönde önemli adımlar atıyor.”

Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı Prens Suud Faysal’ın Kahire’deki Arap Birliği toplantısına katılıp, Cidde’de yapılan İslam Devletleri Dışişleri bakanları toplantısına katılmaması dikkat çekti.

Arap sahnesine baktığımızda bugünlerde Katar Arap liderliğini üstleniyor. Katar’ın rolü Sudan’dan Libya’ya, Tunus’tan Fas’a hatta Mısıra kadar teşmil olmuş durumda. Ya siyasi olarak ya da mali bir destekle veya büyük bir medya örtüsü ile bu gerçekleşmekte.

Müslüman Kardeşlerle yakın ilişkiler içerisinde olması da bölgedeki durumunu güçlendiren bir başka etken. Diğer büyük Arap devletlerine gelince sesleri kesilmiş durumdalar. Çünkü devrimlerin kendi devletlerine sıçrama ihtimalinden endişelenerek iç koşullarını düzeltmekle meşguller.

Araplar iki defa “Arap Devrimleri”nde rol oynadılar. Birincisi, Libya’yı bombalaması için NATO’ya meşru bir hak verdiler. İkincisinde de Beşar Esed’in rejiminin düşmesini isteyerek Suriye’ye yönelik baskıların seviyesini artırma kararı aldılar. En sonunda muhalefetin yanında yer almaya karar vererek protokole bütün taleplerini koydular.

Tüm bunlar özet olarak gösteriyor ki Suriye rejiminin büyük bir bölümünün İran, muhalefetin de Türkiye ve Katar ile bağlantılı olmasıdır.

Bu durumda Suriye rejimi kozlarını Arap olmayan bir devlete teslim etti. Araplar Suriye’yi bu yöne iterken muhalefet de kozlarını Suriye dosyasında en büyük etken olmak isteyen Türkiye’ye verdi.

İran Suriye yönetiminin düşmesi halinde Orta Doğu’daki en önemli müttefiklerinden birisini kaybedeceğini ve Hizbullah ile doğrudan bağlantısının kesileceğini düşünüyor. Türkiye ise Suriye rejiminin devam etmesi halinde Sünni derinliği olan ihvanın ideolojisinin büyük siyasi rolünü kaybedeceğine inanıyor.

İran ve Türkiye arasındaki bölgesel rekabete Rusya ve Çin’in bir tarafta Amerika, İngiltere ve Fransa’nın diğer tarafta yer almasıyla Suriye krizinin her iki taraf için de olumlu ya da olumsuz kullanılabilecek bir koz haline geldiği görülüyor. Çözüm veya çözümsüzlük ihtimalleri şu durumda ne rejimin ne de muhalefetin elinde. Bu durum zımnen oldukça büyük bir tehlikeyi içinde barındırıyor. Birkaç aydır Arapların başarılı bir tavır sergileyerek rejimi ve muhalefeti aynı masada buluşturmaları mümkün olabilir. Ancak Türkiye ve İran’ı bu konuda sorumlu kılan üç önemli durum sözkonusu. Suriye diplomasisinin başarısızlığı, diğer büyük Arap devletlerine uygulanan iç ve dış baskıların artmış olması, diğer Arap rejimlerine ve özellikle Esed rejimine muhalif bir tavır takınan Katar’ın bu konudaki samimiyetine karşı bir güvensizliğin olması.

Türkiye Suriye konusunda Batı’dan almış olduğu ciddi bir destekle söz sahibi olmuş durumda. Buna karşılık İran da bu meselede asıl oyunculardan olmak ve Suriye ile stratejik ortaklığını devam ettirmek istediği için bugünlerde Batı ile olan çekişmesi daha da artmış durumda. Bu noktada Katar kendisini ön plana çıkartmak arzusunda. Demokratik ilkelere ve reformlara bağlı kalarak, Suud’dan Mısır’a hatta Cezayir’e kadar büyük Arap devletleri üzerinde geniş çaplı bir strateji uygulamak isteyerek Batı’nın saygısını kazanmak istiyor.

Suriye’de rejim ve silahlı muhalifler arasında çıkmış olan bu büyük çatışmanın kaderini kimse öngöremiyor.

 

Dünya Bülteni için Arapça orjinalinden çeviren Büşra İnanç