"Türkiye'nin Avrupa'ya mensup olması söz konusu bile değil, ne bugün, ne yarın, ne yarından sonra." Xavier Bertrand'ın (UMP Genel Sekreteri) 3 Haziran günü Europe 1 kanalındaki konuşması.
UMP (iktidardaki Fransız siyasi partisi) bu konuyu Avrupa Parlamentosu seçimleri kampanyasını ana teması yaptı: Fransa Türkiye'nin AB üyeliğine karşı çıkacak. Kazandıran bir söylem: Fransız seçmeninin büyük bir bölümü için –ama aynı zamanda Avusturyalı, Alman, Hollandalı seçmenlerin önemli bir bölümü için de-, Türkiye 2004'te başlayan ve 2007'de de Romanya ve Bulgaristan'ın üyeliği ile Doğu Avrupa'ya doğru büyük genişlemesinin doğurduğu tüm korkuları, sanayide üretimin parçalanması, göç ve hatta İslam'ı simgelemektedir.
70 milyonu aşkın nüfusa sahip bu ülkenin % 99'u Müslüman olduğu gibi İran, Irak ve Suriye ile de komşudur. Seçmenlerin korkularıyla oynamak için önemli bir fırsat. CSA'nın Parisien gazetesi için yaptığı yeni bir kamuoyu araştırmasına göre Fransızların % 50'si hâlâ Türkiye'nin AB'ye üyeliğine karşı. İki yıl önce Türkiye'nin üyeliğine karşı olanlar % 65 idi. Bu sonuç bir miktar iyileşmenin işareti olsa da, Türkiye'nin üyeliğine karşı çıkmak Fransız sağı için hâlâ çok önemli. [2 yıl önceki kamuoyu yoklamalarında] Fransız sağ seçmenleri arasındaki "Türk fobisi"ne sahip olanlar % 67'den fazlaydı. Modem taraftarları arasında bu sayı % 71'e çıkıyordu, sosyalist seçmenler arasında ise sadece % 49 idi.
Nicolas Sarkozy, İsveç Dışişleri Bakanı Carl Bildt'in fazlasıyla Türk yanlısı olarak değerlendirilen röportajından sonra İsveç ziyaretini iptal etti, geçen pazar günü de Angela Merkel ile birlikte AB'nin sınırlarını belirlemek gerektiğini belirtiyorlardı.
SARKOZY GİDİNCE NE OLACAK?
Fransa'nın sistematik vetosu AB içinde geçmişte benzeri görülmemiş bir krize neden olmaktadır. Bu uzlaşmazlık, ekonomik alanda hâlâ gelişimini sürdüren Fransız-Türk ilişkilerine, Türkiye vazgeçilmez bir bölgesel aktör olma iddiasındayken, ağır bir darbe vuracaktır. Paris hükümeti tıpkı Berlin hükümeti gibi Türkiye'yi "ayrıcalıklı ortaklık"a ikna etmeyi ummaktadır. Bu mantık çerçevesinde Paris hükümeti Türkiye'nin tam üyeliği anlamına gelebilecek olan -para dahil- 5 başlığı dondurdu. Diğer bir 8 başlık da Türkiye'nin tanımadığı [Güney] Kıbrıs Cumhuriyeti'ne sınır ve havaalanlarını açmayı reddetmesi yüzünden bloke edilmişti.
Dolayısıyla görüşmeler süreci kendi kendine tıkanmaktadır. Avrupalılar, 2002'den beri iktidarda olan, İslamcı bir hareketten gelen Recep Tayyip Erdoğan hükümeti, süreci yeniden hızlandırma niyetini açıkça ifade etmişse de, gitgide daha açık bir biçimde reformların ritmindeki yavaşlamayı eleştirmekteler. Bu ikisi arasında gidip gelme durumu paradoksal bir biçimde Avrupalılar kadar Türklerin de işine gelmektedir. Sorunlar hep daha sonraya ertelenmektedir. Türkiye daha fazla değişmiş olacaktır, Avrupa da. Bu da Sarkozy'nin çene darbelerinin menzilini sınırlandırmaktadır: Türkiye'nin adaylığına şu an görevinin başında olan Fransız cumhurbaşkanının yerine kuvvetle muhtemel başka birinin geldiği zaman karar verilecektir...
Türkiye'nin Avrupalı kimliği hakkında yürütülen polemik zaten söz konusu ülke tümüyle Avrupa içinde olduğundan daha da yüzeysel hale gelmektedir. Ekonomik açıdan 1996'dan beri gümrük birliği nedeniyle Avrupalıdır. Türkiye 50 yıldan beri NATO'nun Güneydoğu kanadının içinde bulunduğundan savunma açısından da Avrupalıdır. Türkiye hem Eurovision yarışmasına hem de Avrupa futbol şampiyonalarına katılmaktadır. Ankara hükümeti II. Dünya Savaşı sonrasında kurulan Avrupa Konseyi'nin kurucu üyelerindendir. Ve artık Avrupa Birliği adını almış olana doğru uzanan yoluna başlayalı tam 50 yıl olmuştur. Libération
Kaynak: Zaman