Türkiye cumhurbaşkanı Kıbrıs sorununun çözümü için Ulusal Konseyin toplanmasına karar verdi. Ulusal Konsey meclis içerisinde yer alan partilerin sorunun çözümü konusunda tekliflerini dinlemek maksadıyla toplanıyor. Konsey meclis içerisinde yer alan parti liderlerinin tamamının bu konudaki görüşlerini dinledi. Hatırlanacağı üzere kısa bir süre önce New York'ta Kıbrıs Rum kesimi lideri Dmitris Hristofyas, BM genel sekreteri Ban Ki-Moon ve KKTC Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu arasında Kıbrıs sorunun çözümüne dair bir üçüncü görüşme yapıldı.
Soğuk savaşın özel şartlarında ortaya çıkan Kıbrıs sorunu uzun yıllardır devam ediyor. Akdeniz'in bu sorunu şu anda çok sayıda katları olan pastayı hatırlatıyor. Jeopolitik sistem içerisine çekilen Kıbrıs sorununun iki tarafın anlaşması ile çözülmesi imkansız görünüyor.
2012 yılının yaz aylarında Kıbrıs'ın AB'nin dönem başkanlığı yapması bekleniyor. Türkiye AB ile ilişkilerini donduracağını açıkladı. Ancak Türkiye'nin tehdidi Avrupa tarafından sessizlikle karşılandı. Kıbrıs Dışişleri Bakanı Erat Kozak Markulli'nin sözlerine göre Türkiye'nin AB üyesi gibi Kıbrıs'a limanlarını açması durumunda Türkiye ile AB arasındaki sekiz maddelik görüşme paketi tekrar gündeme taşınabilir. Ancak Türkiye ile İsrail ilişkilerinin gerilmesinden sonra gelişmeler farklı bir şekilde devam etmeye başladı. ABD'nin "Noble Energy" şirketi "beklenmedik" bir şekilde 2011 yılının Aralık ayında Kıbrıs deniz kıyılarında zengin doğalgaz kaynağı buldu. İddiaya göre burada 140-230 milyar metreküp arasında doğalgaz bulunuyor. Uzmanlar kaynağın değerinin 80 milyar dolar olduğunu belirtti. Bu rakam Kıbrıs GSMH'sinin üç misli, ülkenin dış borcunun ise 6 misli. Uzmanların iddiasına göre bundan sonra da aramalar devam edecek. Muhtemelen yeni doğalgaz ve petrol kaynakları da bulunabilir. KKTC yönetimi yaşanan gelişmeleri protesto etti. Kıbrıs'ın statüsünün belirlenmeden aramalara devam edilmemesi talep edildi. Türkiye başbakanı Erdoğan ise Kıbrıs ve İsrail kıyılarına askeri savaş gemilerini gönderebileceğini açıkladı. Nikosiya yetkilileri İsrail ile savunma konusunda işbirliğine dair anlaşma imzaladı.
Bundan sonra ikinci ihale ilan edildi. İhaleye dünyanın çeşitli ülkelerinden otuzun üzerinde şirket davet edildi. Bu şirketler içerisinde Rusya ve Çin şirketleri de yer almakta. Şunun da belirtilmesinde fayda var. Rusya, Kıbrıs'a 2.5 milyar euro kredi vererek Doğu Akdeniz'de yaşanabilecek "büyük oyun" içerisinde yer almak istediğini kanıtlamış oldu. Doğu Akdeniz bölgesi Türkiye tarafından ulusal çıkar bölgesi olarak tanımlanıyor. Bunun yanı sıra Çin şirketi China National Offshore Oil Corporation (CNOOC) de Kıbrıs kıyılarındaki arama faaliyetlerine kaynak aktarabileceğini ifade etti. Suriye'de ortaya çıkan Rusya Çin ikilisinin Türkiye ile çatışma durumu zamanla Kıbrıs sorunu sırasında da yaşanabilir. Kıbrıs Dışişleri Bakanlığı Ankara yetkililerinin açıklamalarının ciddiye alınmadığını ve temelsiz olduğunu belirtti. Kıbrıs Rum kesimi diplomasi kaynakları uluslararası hukuk normlarının göz önünde tutulması durumunda Türkiye dahil bölge ülkelerinin tamamının çıkarlarının zarar görmeyeceğini öne sürdü. Bunun yanı sıra Kıbrıs Rum kesimi Dışişleri Bakanı açıklamasında AB'nin 2012 yılının ikinci yarısında dönem başkanlığı konusunda kendilerine destek verdiğini hatırlattı.
Şimdi Türkiye açısından Avrupa'da ortaya çıkan duruma dikkat edelim. Şu anda Türk medyasının Avrupa hakkında yazdıkları 19. yüzyılın ilk yarısında Avrupa basınının Osmanlı imparatorluğu hakkında yazdıklarına benziyor. Avrupa Birliğinin Türkiye kararı imparator I. Aleksandr'ın Avrupa'da kurduğu "Kutsal İttifakın" fotokopisini hatırlatıyor. Şöyle ki Avrupa parlamentosu dış ilişkiler biriminin aldığı karara göre –kararı AB üyesi ülkelerin temsilcilerinin kahir çoğunluğu destekledi– Türkiye'nin Kıbrıs, Ermeni ve Kürt sorununu çözmesi, yargı sisteminin ve insan temel hak ve hürriyetlerinin korunmasına dair yasal reformun yapılması talep edildi. Fransa Devlet Başkanı Sarkozy'nin siyasi adımları ise Türkiye'nin kapitülasyon rejimini kabul ettirme isteğine benziyor. Fransa Anayasa Konseyi'nin 1915 "Ermeni soykırımının" yapıldığına dair yasayı geri çevirmesinden sonra Fransa devlet başkanı ifade özgürlüğüne engel olmayacak şekilde yeni bir yasanın hazırlanmasına dair talimat verdi.
Burada maksat Ermeni soykırımının olmadığını iddia eden şahıslar aleyhinde yaptırım kararının çıkarılması değil. Avrupa siyasi gündemi Ermeni sorununu tekrar gündemine taşımış oluyor. Bununla da Türkiye üzerinde baskı kurulmağa çalışılıyor. Bir taraftan Türkiye'nin "Arap baharı" sürecine katılması isteniyor –Arap ülkelerinin Türkiye'den demokrasi dersi alması maksadıyla- diğer taraftan ise Türkiye demokrasisinin Avrupa standartlarına uygun olmadığı, Hıristiyanlar ve diğer azınlıkların sorununun sivil yollarla çözümünün düşünülmediği üzerinde duruluyor. Eskiden Türkiye Ermenistan diyalog sürecine aktif bir şekilde katılan ABD siyasi uzmanı David Phillips kısa bir süre önce yayınlanmış olan yazısında batı ülkelerinin Türkiye'ye yönelik "B planının" bulunduğunu yazdı.
Bu günlerde İngiliz BBC televizyon kanalına açıklama yapan AB ülkeleri ile görüşmeden sorumlu bakan Egemen Bağış "Şu anda Avrupa'nın Türkiye'ye ihtiyaç duyduğunu" belirtti. Bağış'a göre "Avrupa şu anda ekonomik krizin eşiğine gelmiş ve bazı Avrupa liderleri önümüzdeki seçimlerde koltuklarını kaybetme korkusu içerisinde." Burada Bağış ilginç bir çağrıda bulunmakta: "Türkiye şöyle sesleniyor: Bekle Avrupa. Türkiye seni kurtarmaya geliyor. Biz yardımcı olabiliriz." Ancak Türkiye Avrupa'da kurtarıcı rolünü alamıyor. Birkaç gün sonra Bağış KKTC ve Türkiye'nin birleşebileceğini ifade etti: "Kıbrıs sorununun çözümüne dair araştırmalar yapılmakta. Her türlü çözüm üzerinde durulmakta. Sorunun çözümü Kıbrıs'ın iki yere bölünmesi ve iki devletin kurulması veya KKTC'nin Türkiye'ye birleşmesi şeklinde gerçekleşebilir. Ancak biz Kıbrıs'ın barış içerisinde yaşayabileceği ortak devlet içerisinde yaşayabileceğini umut ediyoruz. Birleşme gerçekleşebilir de gerçekleşmeyebilir de..."
Ankara yetkililerinin açıklamalarındaki siyasi karmaşıklığın kendisine özgü izahı bulunuyor. Çöküş içerisinde olan Avrupa'nın krizden çıkabilmesi için Türkiye'nin AB üyeliğine müsaade edeceğine dair romantik beklenti gerçekleşmedi. Bundan başka kriz dalgası zamanla Türkiye'nin kendisine de yaklaşmaya başladı. Önümüzdeki dönemde Fransa ve Almanya'da seçimler yapılacak. Her iki ülkede de sağ cenahın kazanmasına kesin gözüyle bakılmıyor. Sosyal demokratların hükümete gelmesi durumunda AB üyelerinin sayısının azaltılması yönünde önemli adımlar atılabilir. Sol cenah siyasileri bunu modernizasyon hamlesi olarak görebilir. Bunun için de Yunanistan'ın AB üyeliğinden çıkarılma ihtimali artıyor. Muhtemelen önümüzdeki dönemde Atina yetkilileri yeni koalisyon arama çalışmaları içine girecek. Bu gibi senaryoları göz önünde tutan Yunan siyasilerinden bazıları uzun bir süredir Moskova yetkilileri tarafından kurulması teklif edilen Avrasya Ekonomi Birliği içerisinde yer almanın yollarını arıyor. Bununla beraber Akdeniz'de Fransa liderliğinde ittifakın kurulacağı da tahmin edilebilir. Olayların her iki gelişim senaryosu Türkiye'nin çıkarlarına hizmet etmiyor. Bunun için de bakan Egemen Bağış önleyici hamle yaparak KKTC'nin Türkiye'yle birleştirilebileceğini ifade ediyor.
Bu açıklamalar Türkiye'nin bölgenin jeopolitiğinin "karmaşık" hal aldığının farkında olduğunu ve olayların en kötü gelişim şekline hazırlandığını kanıtlıyor. Nitekim konu hakkında değerlendirmede bulunan ünlü Ermeni siyasi uzmanı İgor Muradyan Suriye olaylarını ve bölgede siyasi oyunların zorlaşmasını analiz ederek Türkiye açısından "müttefik" ve "işbirliği" terimlerinin anlam kaybına uğradığını ve "Stratejik müttefik" gibi düşüncenin tamamen gündemden çıkarıldığını öne sürüyor. Şöyle ki Heidelberg Stratejik Araştırmalar Enstitüsü'nün raporlarında Türkiye 2011 yılı içerisinde savaş bölgesinde yer alan ülkeler listesinde yer alıyor. Türkiye Balkanlardan İsrail, Kafkaslarda tekrar "doğan" Rusya, jeopolitik atılıma hazırlanan İran Türkiye'yi çeşitli bölgelerden çıkarmaya çalışıyor. Bunun yanı sıra Mısır milletvekili ve dış ilişkiler birimi başkanı – Müslüman Kardeşler İslam partisinin üyesi- İsam el-Arian Mısır yönetiminin yeni senaryolar üzerinde çalışması gerektiğini belirtti. Arian'a göre Türkiye Kuzey Afrika ve Ortadoğu ülkelerinde yaşanan devrim sürecini yönetmeye hazırlanmıyor ve bu konuda Mısır'ın hazırlık yapması gerekiyor.
Gerçekten de tarih Türkiye açısından tekerrür edebilir.
Dünya Bülteni için Regnum Ajansı'ndan İbrahim Ali tarafından tercüme edilmiştir.