Türkiye, ŞİÖ için AB'den vaz mı geçecek?

Raffaello Pantucci ve Alexandros Petersen

Avrupa Birliği monoton bir halde. Bir zamanlar yere göğe sığdırılamayan ekonomisi ve “çok yakınlaşan” bütünleşmesi inatçı bir ekonomik gerileme ve bazı en güçlü üye devletlerdeki AB karşıtı hissiyatla yüz yüze. O halde AB üyesi olmak isteyen bazı ülkelerin klübe katılma beklentileri ve arzuları gevşediğinde şaşırtıcı olmayacaktır. Dolayısıyla en haksız şekilde reddedilmiş AB adayı olan Türkiye için en azından bazı alternatif arayışları oldukça anlamalıdır.

Her şeyden evvel Türkiye’nin ekonomisi patlama yaşamaktadır. Dünya Bankası verilerine göre ekonomisi 2009’daki 614.6 milyar dolardan 2011’de 775 milyar dolara çıkmıştır. İstanbul Atatürk Havalimanının uluslararası trafiği 2006-2011 arasında iki katına çıkmıştır ki ülkenin küresel kavşaktaki yerini yansıtmaktadır. Sadece geçen yılki yolcu hacmi yüzde 20 artmış ve Avrupa’nın 6’ncı en meşgul havalimanı olmuştur. Ülkenin bölgesel ve küresel itibarı AB’ye katılım arzusu gösterdiğinden beri arttı. Avrupalı liderler, Türkiye’nin AB’ye olan ilgisini bu kadar uzun süre ayakta tutmasına sadece şaşırmalıdırlar.

Ancak AB ile ilişkileri yeniden düşünmek Ankara’daki karar alıcılar için anlamlı olsa da Türkiye’nin alternatif olarak Şangay İşbirliği Örgütü üyeliğini düşünmesi onun için stratejik olarak sağlam bir seçenek değildir. ŞİÖ ile hâlihazırda diyalog ortağı olan Türkiye Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan geçen ay, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’e ŞİÖ’ye katılım teklifi yaptığını duyurdu:  “ŞİÖ’ye girersek, Avrupa Birliğine güle güle diyeceğiz. Şangay Beşlisi daha iyidir, daha güçlüdür.” Erdoğan, Türkiye’nin ŞİÖ üyesi devletlerle daha fazla “müşterek değerleri” olduğunu da kaydetti.

Ancak mesele şu ki ŞİÖ kendisini halen tanımlama sürecindeki yükselen bir örgüttür. Yeni üyeler edinmek veya kabul edilecek yeni üyeler için protokoller tespit etmek, ŞİÖ’nün önündeki birçok problemden sadece birkaçıdır. Örgütün güvenlik yapısı, buna talihsiz bir kısaltma olan RATS (Regional Anti-Terrorism Structure(Bölgesel Terörle Mücedele Yapısı) da dâhildir, askeri bakımdan oldukça gergin bir bölgede bölgesel güvenliği iyileştirme amacını ayrıntılarıyla tam olarak açıklamış değildir henüz. Bu esnada, Çin, ŞİÖ’nün ekonomik gündemine hakim olmayı sürdürmektedir; ŞİÖ Serbest Ticaret Bölgesinin ve ŞİÖ Kalkınma Bankasının kurulması müzakereleri de bunlar arasındadır. Pekin, üye devletlere 10 milyar dolar kredi sunmaktadır. Tüm bunlar, Çin’in, Moskova’nın Orta Asya çıkarlarına sokulduğunu düşünen Rus stratejistleri alarma geçirmektedir. Ama gene de Çin’in oradaki varlığı asgaridedir. Geçen yıl Orta Asya seyahatinde birinci elden şahit olduk buna. ŞİÖ’nün Orta Asya’daki varlığı hakkında somut çok az delil mevcuttur.

Meseleyi daha da karmaşıklaştıran, tam üye olmak istediğini ifade eden tek ülkenin Türkiye olmamasıdır. Pakistan ve Hindistan yetkilileri de geçen Aralık ayında Bişkek’teki başbakanlar zirvesinde tam üyeliğe ilgi duyduklarını söylediler. İran da örgütü katılmak istediğini söyledi ancak Moskova, Tahran BM müeyyideleri altında olduğu müddetçe bunun mümkün olmadığını açıkladı. Bu üç ülke de (Pakistan ve Hindistan 2005’ten beri) şu an “gözlemci” statüsünde; bu statünün, Türkiye’nin sadece geçen yaz tanınan “diyalog ortaklığından” daha üstün olduğu düşünülmektedir. Türkiye’nin sırayı atlaması durumunda Pakistan ve Hindistan’ın – stratejik olarak Çin ve Rusya’nın önemli müttefikleridirler –keyifleri kaçacaktır.

Bunların hiçbirisi, Türkiye’nin Orta Asya’da, ŞİÖ’nün başlıca faaliyet bölgesinde kilit bir rol oynamadığını söylemek değildir. Bişkek’de vize beklerken, Kazakistan’a vize almak için Türk kamyoncularla itişip kakışırken bulduk kendimizi; şehir merkezindeyken de Kırgız-Türk Manas Üniversitesinin şevkli öğrencileri, Türkiye’yi ziyaret etmemizin çok heyecan verici olacağını söylüyorlardı bize. Komşu Özbekistan’dayken, şoförümüz Türk Hava Yollarıyla uçmayı tercih ettiğini, Türkiye’nin dil bakımından rahat bir ülke olduğunu söylüyordu. Etnik yakınlık, hassaten Çin’in geliştirmeye baktığı bir şeydir. Erdoğan, Çin ziyaretine başladığı geçen Nisan ayında protokolü kırdı ve Türkî Uygur Sincan’ın tarihi başkenti Urumçi’de kısa bir mola verdi.

Uygun ve Han Çinlileri arasındaki etnik gerilime ve tarihi gelişmemişliğe merhem olsun diye refah artırmak için dış yatırımı çekmeye hevesli Urumçi yönetimi, şehir dışında Türk-Çin ticaret parkı kurdu ve Türk yatırımcılara iş geliştirmeleri için avantajlı oranlar ve destek sundu. Türkiye açıktır ki önemli bir bölgesel oyuncudur ve ŞİÖ “diyalog ortaklığı” statüsü de bunu yansıtmaktadır. Ancak tam üyelik, çok uzak bir adımdır ve örgütün bugünkü seyri ile uyumsuz görünmektedir.

Daha muhtemel olanı, Batının Türkiye’yle ilişkisinden hayal kırıklığıyla duyan Erdoğan’ın üstü kapalı bir şekilde yön değişimi işareti vermesidir. Avrupa, münasebetsiz bir ortak olduğunu defalarca ispatlamıştır ve ABD, Türkiye’nin tam yanı başındaki problemlerle fazlaca ilgilenmeye iştahlı olmadığını göstermiştir. Ülkesinin küresel kavşaktaki jeopolitik konumunun farkında olan Erdoğan, seçenekleri olduğuna işaret ediyor.

Ancak gene de ŞİÖ üyeliği Türkiye’nin küresel itibarını yükseltmeyecek yahut Batıya bir ders vermeyecektir. ABD ve Nato’daki politikacılar ŞİÖ’nü izliyor ama hiçbiri de ŞİÖ’nü stratejik bir karşı ağırlık olarak görmüyor. Bazı bakımlardan, Batılı stratejisyenler Batılı kuvvetler 2014’te çekildiğinde Afganistan’ın istikrar kazanmasında ŞİÖ’nün rol oynaması ihtimaline karşı Çinli mevkidaşlarından daha iştiyaklılar. ŞİÖ geçen yıl Afganistan’da daha fazlasını yapmaya biraz ilgi gösterdi fakat güvenlik garantörü olarak Nato’nun yerini almaktan ışık yılı uzaklıktadır.

Avrasya’nın yükselen gücü olarak Türkiye, bir ayağının ŞİÖ’nde olmasını faydalı bulabilir. Ancak  tam üyelik yakın değildir. Yakın olsaydı bile, Türk karar alıcılar Çin’in Orta Asya’ya tek-taraflı dahlini gizlediği çok-taraflılık kılıfının boş bir kabuk olduğunu çabucak fark edeceklerdi.

Yazarlar hakkında: Raffaello Pantucci, Royal United Services Institute (RUSI) üyesi; Alexandros Petersen Orta Asya Amerikan Üniversitesi öğretim görevlisi.

Kaynak: The Diplomat

Dünya Bülteni için çeviren: M.Alpaslan Balcı