Türkiye'nin gidecek başka yeri olmadığını ve her küçümsemeyi kader gibi kabul edeceğini düşünen ABD ve AB, bu ülkenin jeopolitik konumundaki dönüşümü gözden kaçırıyor. Yeni konumu açısından enerji kilit önemdeyken, Türkiye Batı'dan kopup İran ve Rusya'ya yönelebilir
Türkiye uzun yıllar boyu jeopolitik istikrarın limanı konumundaydı. Fakat 2003'ten itibaren Irak savaşı yüzünden ABD'yle hemen hemen hiç sorgulanmayan ittifakı tartışmalara konu olurken, AB'nin tereddütleri yüzünden de onlarca yıldır üyelik yönünde Türkler arasındaki oybirliği yalpalamaya başladı. Sadece çalkantılı Kafkaslar'daki barışın korunmasında değil, Suriye'yle İsrail arasında süren görüşmelerin de Türkler aracılığıyla yapılmasında görüleceği üzere Ortadoğu'daki barışın geliştirilmesinde de Türkiye'nin merkezi bir rol oynadığını düşünürsek, bu ülkeyi görmezden gelmek delice olmakla kalmaz, tehlikeli de olur.
Hem hâkim konumdaki AKP, hem de onun laik rakipleri kamuoyu önünde AB üyeliğini kovalamakta kararlı görünseler de, fiiliyatta şüpheler belirdi. Fransa Cumhurbaşkanı Sarkozy'nin Türkiye'nin üyeliği konusunda referandum yapılmasındaki ısrarı, AB normlarına uymak için yıllar alan acılı sürecin asla üyelikle sonuçlanmamasını gündeme getiriyor.
Kafkaslar 'atayurdu'
ABD ve AB besbelli Türkiye'nin gidecek başka yeri olmadığı kanısında. Türklerin her küçümsemeyi kader gibi kabul edeceğini düşünüyorlar. Fakat bu kaygısız varsayım Türkiye'nin jeopolitik konumundaki dönüşümü gözden kaçırıyor.
Sovyetler Birliği'nin yıkılmasının hemen ardından Türkiye yeni bağımsızlığını kazanan Orta Asya devletlerine Pan-Türkist bir hâletiruhiyeyle yaklaştı. Buraların atayurdu olması Türklerin tasavvurunda kaldıraç vazifesi gördü ama günümüzde etnik birlikten ziyade ticaret fırsatları, enerji kaynakları ve diğer pratik meseleler gevşek bir Türk 'uluslar toplululuğunun' zeminini oluşturmakta.
En çarpıcı olanıysa, Türkiye'nin bağımsızlığını yeni kazanan eski Sovyet cumhuriyetleriyle ilişkilerini bozmadan Rusya'yla ilişkisini geliştirmesi. Türkiye'nin Rusya'ya karşı tarihten gelen husumeti Sovyetler Birliği'nin çökmesiyle kısa süreliğine hortladı. 1990'ların başında
bazı Türk generaller Rus birliklerinin Çeçenya'da küçük düşmesini uzunca beklenen bir intikam olarak gördü.
Ancak Rusya ve İran bir zamanlar Türkiye'nin azılı jeopolitik rakipleri olsalar da, bugün dışpazar ve enerji tedarikçisi konumundalar. Türkiye'nin yeni jeopolitik konumu açısından enerji kilit önemde. Sanayisi ve nüfusu büyürken, enerji talebi de Rusya ve İran'la jeopolitik sinerji üretiyor ki, iki ülke de Türkiye'ye petrol ve gaz akışını kesmeyi göze alamaz; böyle bir durum onlar açısından ciddi iç krize yol açar.
Irak orduyla AKP'yi birleştirebilir
Türkiye'nin komşularına karşı tavrı değişirken, yönetici seçkinleri de AB'nin eski komünist ülkeleri daha zayıf pazar ekonomilerine ve daha kısa demokratik sicillerine rağmen kucakladığına tanık oldu. Bir Türk generali buna dair "NATO yerine Varşova Paktı'na girseydik, şimdiye dek AB'de olurduk" demişti.
AKP'nin geçen yaz yeniden iktidara gelmesini ve ardından Gül'ün eşi türban takan ilk cumhurbaşkanı seçilmesini izleyince, İslam karşıtı Avrupalıların korkuları haklı çıkmış gibi göründü.
Oysa AKP üyelerinin ve seçmenlerinin çoğu dini bütün Müslüman olsa dahi, Erdoğan ve Gül, Avrupa'yla entegrasyon amacına bağlı kaldı. Ancak destekçilerini tatmin etmek ve amaçlarına ulaşarak eleştirileri susturmak için önlerindeki zaman giderek azalıyor.
Sorun şu ki, ABD?Başbakan Erdoğan ve Gül'e kur yaparken, AKP'nin seçimlerden zaferle çıkması bir zamanlar yönetimde hâkim olan laik ve Batı yanlısı seçkinler arasında istikamet krizine yol açtı. AKP milyonlarca seçmenin oyuna yaslanıp, kazanan tarafta olmaya can atan yeni üyeleri bünyesine katsa da, laikler ülkenin kurumlarında, üniversitelerinde, medyasında ve iş dünyasında kök salmış haldeler.
Şu günlerde hem sıradan AKP destekçileri hem de hayal kırıklığı içindeki laikler Amerika'nın bölgedeki eylemlerinden ve niyetlerinden şüphe ediyor. Türk meclisinin Mart 2003'te ABD'nin Irak işgaline destek vermeyi reddetmesine kilit askeri figürlerin verdiği zımni destek, Türk milliyetçiliğinin AKP'nin parlamenter neferlerinin laik kamptaki azılı düşmanlarıyla birlik olmasını sağlayabileceğini gösteriyor. AB üyelik mevzusunda Türkiye'yi tersler ya da Amerika Kuzey Irak'taki Kürt sorunu karşısında çok kaygısız görünürse, iki taraf pekâla yeniden biraraya gelebilir.
İran ve Suriye'ye gayet yakın
Örneğin Türkiye'nin İsrail'le ilişkileri bu ülkenin Kürdistan'daki yatırımları nedeniyle gerilmiş halde. Her ne kadar Şimon Peres Ankara'yı, bir İsrail cumhurbaşkanının çoğunlukla Müslüman bir ülkenin parlamentosunda konuşma yaptığı ilk yer olarak seçip uzlaşma jestinde bulunsa da, ülkesinin İran'a dair endişeleri Türkiye'ninkilerden çok daha ciddi boyutta. Aslında İsrail'in en uzlaşmaz iki düşmanı, İran ve Suriye, Türkiye'nin Kürtlere yönelik sert tutumuna en fazla desteği verenler arasında.
Irak'ı fethetmesi Türkiye'nin Batılı yönelimine ABD'nin düşündüğünden çok daha fazla zarar verdi. Türklerin çoğu ülkelerinin Batı'dan kopmasını istemiyor ama AB daha zayıf adayların üyeliğini hızlandırıp kendilerini reddederse, Türkiye yeni bir jeopolitik yön kestirmek için yeterince güçlü ve gücenmiş hissedebilir.
Kaynak: Radikal