AKP hükümeti döneminde Türkiye, Ortadoğu'nun sorunlarında etkin bir güce dönüştü. Ankara, Lübnan ve Filistin'in yanı sıra İsrail-Suriye ihtilafında yapıcı rol üstlendi. AKP, PKK krizini de ustalıkla yönetiyor
Türkiye beş yıl öncesine kadar zayıf bir Ortadoğu ülkesi sayılabilirdi. Ekonomisi dış borçların altında ezilirken, IMF 1990'ların sonunda bu ülkeyi felaketzede olarak görüyordu. Tablo şimdi tamamen değişti; fakat ben, beklentileri aşarak Türkiye'nin mevcut durumunun ana hatlarını çizen ekonomiye değil, Türk dış politikasına yoğunlaşacağım. Zira Türk dış politikası da aynı şeyi kanıtlıyor: Yeni bir bölgesel kutbun, yani göz ardı edilmesi mümkün olmayacak bir biçimde varlığını ispatlamaya çalışan Türkiye kutbunun sahneye çıkışını izliyoruz.
Öncelikle, Türkiye bölgedeki Arap politikalarında etkin bir unsur haline geldi. Türkiye sadece Ankara'yla bölge ülkeleri arasında coğrafi bir köprü değil, aynı zamanda çoğu Arap sorununda gerçekçi ve dengeli bir etken olmak için olumsuz rolünü geride bırakıyor.
'Dilenci' değil dengeli devlet
İkincisi, Türkiye artık 'müdahaleci'den ziyade 'dayanışmacı' bir devlet yapısı kazanıyor. Zira Arap dünyasıyla işbirliği yönteminde çekişmecilik baskın değil. Türkiye'yi, kendi kazanımlarını artırmak amacıyla var olan çekişmeleri kullanıp Arap bölgesinde rol oynamaya çalışan diğer bölgesel ülkelerden ayıran özellik bu.
Üçüncüsü, Türkiye kendisini Batı çerçevesinde yeniden tanımlama noktasında büyük ölçüde başarı elde etti. Zira Batı'yla ilişkilerinde çıkar dengesi kurma gücüne sahip olmaksızın Batı blokuna bağlı olan bu devlet, kendi çıkarlarının, rolünün, stratejik ve siyasi imkânlarının farkında. Bu nedenle birçok konuda Batı tahrikine maruz kaldı. Bunların sonuncusu Irak savaşıydı. Türkiye önceki Irak rejimini düşürmeleri için Amerikan güçlerine topraklarını kullanma izni vermeyi reddetti.
Son olarak Türkiye, ötekiyle ilişkilerini imtiyazlar elde etmek veya maddi ve ekonomik yardımlar almak temelinde kuran 'dilenci' bir devlet olmadı, bilinçli bir bağımsızlığı sağlayacak biçimde dengeli ekonomik ortaklık ilişkileri kurmaya çalışan, 'dengeli' bir devlet haline geldi.
Bütün bu etkenlerden dolayı Ortadoğu, 2002 öncesi, yani AKP'nin iktidara gelmesinden önce zihinlerde yer eden Türkiye'den tamamen farklı Türkiye'ye şahit oldu. Şu an Türkiye, Ortadoğu'nun farklı konularında önemli rol oynuyor. Irak'ta eksen etken olarak beliriyor. Bu, her ne kadar yeni bir durum olmasa da Irak'taki Amerikan işgali sonrasında şaşırtıcı bir yoğunluk kazandı. Şöyle ki, Türkiye gerek Irak'ta yayılan ve Amerikalıların kontrol etmekte başarısız olduğu karmaşa, gerek belirli aralıklarla yüzeye çıkan Kürt milliyetçisi eğilimler, gerekse de PKK'nın Türkiye devletine karşı temsil ettiği doğrudan tehdit nedeniyle, kendi ulusal güvenliği için doğrudan tehditlerle mücadele eder oldu.
Bu noktadan hareketle, Türkiye'nin Irak'la ilişkisi coğrafi ve siyasi gerçeklerin öngördüğü stratejik bir ilişki. Türkiye'nin bu dosyayı pragmatist bir biçimde idare etme yeteneği de kendisine birçok çıkar sağladı. PKK'yla mevcut krizini ele alalım. Erdoğan bu krizi kıskanılacak bir ustalıkla idare etti. Bir taşla birkaç kuş vurdu. Öncelikle, Türkiye kamuoyunu PKK tehlikesine karşı harekete geçirdi ve bunu orduyla ilişkisindeki buzları eritmek için kullandı. İkinci olarak krizi, özellikle de diğer bölgesel güç İran'la zıtlaşmasının gölgesinde Türk müttefikiyle ilişkilerini yeniden yapılandırmak için çalışan ABD'yle stratejik işbirliği gerçekleştirme bağlamında kullandı. Son olarak, PKK'yla çekişmesinde Arap dünyasını kendi yanına çekti.
Diğer yandan hiç kimsenin İsrail-Arap çekişmesindeki Türk rolünü görmezden gelmesi mümkün değil. Türkiye, Suriye-İsrail ve Suriye-ABD gerginliğinin hafiflemesinde rol oynadı, hâlâ da oynuyor. Suriye ve İsrail arasında gelecekte bir çözüm sağlanabilmesi için önemli Türk rolünün de işaretleri var. Ayrıca, Türkiye'nin ABD'yi, Şam'ın ay sonunda ABD'de yapılacak Annapolis konferansına katılması yönünde ikna ettiğine dair iddialar var.
Boşluktan yararlanıyor
Lübnan'da da Türkiye, yeni Lübnan cumhurbaşkanının seçilmesine dair krizi çözmek için Avrupa şemsiyesi kanalıyla geçen haftalarda önemli rol oynadı. Filistin'deyse, İsrail'le Filistin Yönetimi Başkanı Mahmud Abbas arasındaki gerginliği yatıştırmaya çalışıyor. Buna kanıt olarak, Ankara'nın İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Peres'le Abbas'ı ağırlaması ve Kudüs sorununun çözülmesini amaçlayan en büyük bölgesel toplantıya (Kudüs buluşması) iki gün önce ev sahipliği yapmasını hatırlatmak yeterli.
Bütün bunlar tek bir gerçeği teyit ediyor: Türkiye temel özelliği yükseliş ve Ortadoğu'da etkin rol oynama eğilimi olan yeni bir deneyim yaşıyor. Bölgenin içinde bulunduğu ve her irade sahibinin doldurmak istediği boşluk da Türkiye'ye yardımcı oluyor.
Kaynak: Radikal