Türkiye neden Çin'i örnek almalı?


 
Çin ekonomisi, 1995 ve 2002 arasındaki yedi yıl boyunca ikiye katlandı, sonraki dört yıl boyunca tekrar iki katına çıktı. Bu anlatılan başarı tablosunun ardında yatan en önemli nedenlerden biri olarak Çin'in yurtdışı sermayeyi çekme konusundaki kabiliyeti gösteriliyor

Çin'in kalkınma sürecinde yaşanan sancılar, çeşitli ülkeler tarafından eleştirilmeye devam ediyor. Kimileri tarafından ideolojisini kaybedip geleceğe yönelik yolunu şaşırmış bir ülke olarak nitelendirilirken, kimileri tarafından ekonomisi uğruna bencilce davranan dünyanın 'yaramaz çocuğu' olarak tanınan Çin'in sonuçta dünyanın en hızlı gelişmekte olan ekonomisi olarak 'başarılı ülkeler listesine' girdiği kuşkusuzdur. Bu başarıyı elde etmek ve devam ettirmek için Çin hükümeti tarafından gösterilen çaba ve kararlılık, Türkiye dahil olmak üzere gelişmekte olan diğer ülkelere güzel bir örnek teşkil etmektedir.

Çin ekonomisi, 1995 ve 2002 arasındaki yedi yıl boyunca ikiye katlanmış ve sonraki dört yıl boyunca tekrar iki katına çıkmıştır. 2006'da Çin, yurtiçi milli hasıla açısından ABD, Japonya ve Almanya'dan sonra dünyanın dördüncü ülkesi olmuş, PPP (satın alma gücü paritesi) hesaplamasıyla da dünyada ikinci sırada yer almıştır. Bütün bu gelişmeler, Çin ekonomisinin 1978'de Deng Xiao Ping'in başlattığı reformdan sonra bugüne kadar, bir başka deyişle son 30 yıl içerisinde 57.4 kat büyüdüğü anlamına geliyor. Dünya ticaretinde de benzer başarıyı sergileyen Çin'in bu yılki ticaret fazlası 112 milyar dolara ulaşarak geçen yıla göre yüzde 85 artış gösterdi ve ABD ve Almanya'dan sonra dünya üçüncüsü durumdayken önümüzdeki yıl ikinciliği ele geçirebileceği tahmin ediliyor.

Bu anlatılan başarı tablosunun ardında yatan en önemli nedenlerden biri olarak Çin'in yurtdışı sermayeyi çekme konusundaki kabiliyeti gösteriliyor. Dünyanın ilk 500 büyük şirketinin 480'i, ilk 100 büyük şirketinin ise 90'ı Çin'e yatırım yapmakta. Çin halkının eğitim seviyesi, bu ülkede yatırımda bulunmak isteyen girişimcileri cezbeden nedenlerden birisidir. 67 milyon 640 bin adet üniversite mezununun ve 130 bin adet çeşitli doktora programlarında eğitim almaya devam eden öğrencinin bulunduğu eğitimli insan nüfusuna, ABD ve Avrupa dahil olmak üzere yurtdışında eğitim alıp ülkesine dönen 35 bin kişinin beyin gücü eklendiğinde Çin, insan kaynakları konusunda fevkalade güçlü bir ülke konumuna gelmekte.

Komünizm ve piyasa

Bugün Çin yarınına bakan fakat aynı zamanda dününü de hafızasında bulundurmaya devam eden bir ülkedir. Çin'in dünü, Komünist ideoloji altında açık piyasa ekonomisinin uygulanması sürecinde yaşanan sayısız sancılarla doludur. 1989 yılında Tian An Men meydanında yüz binlerce öğrenci ile devlet arasında yaşanan ve binlerce insanın ölümüyle sona eren kanlı çatışma, kapalı siyaset altında yapılan açık ekonomik reformların yan etkilerine örnek olarak gösterilebilir. Kuşkusuz bu sancılar arasında reform sonucu aniden beliren sorunlar da var. 'Kâr' kavramının doğmasıyla birlikte ortaya çıkan zengin ve fakir arasındaki gelir farkı sosyal ve ekonomik sorunların ciddi şekilde artmasına neden olmuştu. Sanayi bölgesinin devlet tarafından yaratılması ve yapılan yatırımlar sonucu bu farkın oldukça artması, hem reformu destekleyenlerin hem de desteklemeyenlerin arasındaki ideolojik bölünme dışında da fiziksel olarak hayat standardı açısından toplumun ikiye bölünmesine yol açmıştı.

Açık piyasa ekonomisi sisteminin uygulanma sürecinde Çin komünist siyasi sistemi üzerinde gitgide artmakta olan baskı Çin hükümetinin de farkında olduğu bir konudur. Çin Devlet Başkanı Hu Jintao'nun geçen haziran ayında yaptığı bir konuşma sırasında 'Çin'in reform sürecinin siyasi yapısına da değişimler getirdiğine ve gelecekte daha çok siyasi katılımının sağlanması gerektiğine' dair mesajlar vermişti. Hu Hükümetinin vurguladığı 'doğru siyasi oryantasyon' elbette Batı-tipli bir parlamenter demokrasi olarak anlaşılmamalı. Fakat bugün var olan ve pek fazla sömürülecek tarafı kalmayan 'komünist rejim altındaki açık piyasa ekonomisine' karşı duyulan şüphenin CCP (Çin Komünist Partisi, ÇKP) içerisinde serbestçe tartışılıyor olması, henüz erken de olsa Çin hükümetinin sorunlara çözüm arayışında olduğunu bize bir kez daha gösteriyor.

Çoğu devlet organlarına ait bazı aylık dergilerin son zamanlarda açık bir şekilde 'demokrasiden' bahsetmesi ilgi çekicidir. Örneğin Çin Maliye Bakanlığı tarafından yayımlanan 'The Review of Economic Research,' bu yıl (devletin izniyle) 'siyasi değişim İçin önerilerini' içeren bir rapor yayımladı. Dinin serbestleştirilmesi ve bürokrasinin basitleştirilmesi dahil çeşitli önerilerde bulunan bu yazı, siyasi değişime yönelik artan rüzgârın etkisinin Çin hükümetine nasıl yansıdığını gösteriyor. Her ne kadar tam tanımı henüz belli olmasa da 'demokrasi' kavramını içeren siyasi reformların Çin devleti tarafından bahsediliyor olması, tartışılması, hatta daha da ileriye giderek bu bağlamda geçmişteki Çin komünist siyasetinin eleştirilmesine izin verilmesi, zıt ideolojiye sahip devletin geleceğe yönelik planların yapılmasında ne kadar hazırlıklı ve kararlı olduğunu gösteriyor. Çin Ulusal Halk Kongresi, 2007 Mart ayında, geçmiş yarım yüz yıl boyunca Çin komünist hareketinin temelini oluşturan ilkeyi kırıp 'devlete, kuruluşlara ya da bireylere ait olan mülklerin' hukuken korunmasını içeren özel mülkiyet yasasını onayladı. Yeni özel mülkiyet yasasının Çin hukuk sistemine girmesi, yeni Çin'in hem ekonomik gelişime hem de ekonomi ve siyaset arasındaki yükselen gerginliğinin çözümüne yönelik attığı cesur adımları temsil etmekte.

Çin dış politika konusunda da oldukça kararlı adımlar atmakta. Özellikle Afrika, Güney Amerika ve Ortadoğu'da Çin enerji stratejilerini o kadar tereddütsüzce ve doğrudan uygulamaktadır ki, gösterilen bu hevesin sonucu Çin'in hem ekonomik hem diplomatik etkisi yakın Asya bölgesinin sınırlarını aşarak dünyanın tüm bölgelerine hızla yayılmaktadır. Çin'in etkisi o kadar hissedilir hale geldi ki dünyanın geleceğinin Çin'e bağlı olduğu ve dolayısıyla Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerin geleceğinin de bir o kadar Çin'den etkileneceği şeklinde görüşler ileri sürülüyor. Çin hükümeti ideolojisine ters olsa da cesur adımlar atarak ekonomi alanında başarılı olmuştur. Türkiye de yarına doğru gelişmekte olan bir ülke olarak çeşitli sorunlarla karşı karşıya bulunmaktadır. Gerek nicelik bakımından gerek nitelik bakımından olsun, Çin'in sorunları ve bu sorunlara karşı mücadele ederken gösterdiği heves ve kararlılığın sonucu elde edilen başarılar bugün benzer sorumluluklar taşıyan Türkiye hükümeti için ders alınacak bir örnek sunmaktadır.

Kaynak: Radikal