Türkiye ne kadar gururlansa haklı

Bütün Ortadoğu’nun görünümü değişti. Artık Arapların kalbi, ekonomik anlamda patlama yaşayan laik ve demokratik bir NATO üyesi ve AB adayı, kısacası Türkiye için atıyor. Kendi onayıyla desteği olmasa oluşturulamayacak filo ve İsrail sağını bir hayli zor durumda bırakan bu siyasi hamle sayesinde, Türkiye İran’ı, Suriye’yi veya Müslüman Kardeşleri epey geride bırakarak Ortadoğu’da eşi benzeri olmayan bir popülerlik kazandı.
Türkiye Başbakanı Tayyip Erdoğan, yeni Nasır olarak kabul ediliyor.

Türk bayrağı Filistinlilere destek gösterilerinde dalgalanıyor. Durumun tersine döndüğü söylenebilir. Zira her ne kadar Türkiye kendi yönetimine eski İslamcıları yerleştirmiş olsa da, seçkinleri yüzünü Avrupa’ya döndüğü, Arap değil de Türk olduğu, İsrail devletini kurulur kurulmaz tanıdığı ve 1. Dünya Savaşı’nın sonuna dek bölgede hüküm sürmüş bir sömürgeci güç olan Osmanlı İmparatorluğu’nun mirasçısı olduğu için, Arap milletleri tarafından iyi gözle görülmüyordu.

İslam’ın imajını güçlendirdi
Ne var ki, bu değişim İstanbul’un aydın çevrelerinde kaygı uyandırıyor. Birçok Türk belki de haklı olarak ekonomik ve siyasi modernleşme, Batı’ya bağlılık, yeni yüzyılın gerisinde kalmış komşu ülkelerden uzaklaşma ve AB’yle yakınlaşma çabalarının tehlikeye girmesinden korkuyor. Ancak şimdilik bu stratejik değişim son derece olumlu görünüyor.

Bundan memnun olmak için birçok neden var. Öncelikle Türkiye, Müslüman Arap dünyasına, siyasi becerinin nefretten, İsrail’i inkâr etmekten ve dünyanın tüm terör saldırılarından çok daha etkili olabileceğini ispat etmiş oldu. İran yönetiminin nükleer hedefleri ve ‘İsrail’i haritadan silme’ söylemleri bugüne dek İsrail’deki sağcı koalisyonların eline koz vermekten, hem seçimlerde çoğunluğu elde etmesine hem de Avrupa’yla ABD’nin karşısında savunacak bir ortak çıkar edinmesine yaramaktan öteye geçmezken, Türkiye İsrail’i uluslararası sahnede tek başına bırakmayı ve içerideki desteklerini kaybettirmeyi becerdi. İslamcı terör Müslüman dünyasını parçalamaktan <ve İslam’ı itici bir hale getirmekten, dahası Amerika’yla Rusya’yı, Avrupa’yla Asya’yı ortak bir Kaide korkusu içinde birleştirmekten başka işe yaramazken Türkiye, İslam’a başka bir imaj, kararlı ancak barışçıl bir güç imajı kazandırmasını bildi.

Ve nihayet Arap hükümetleri Filistinlilere haklarını savunmaları için hiçbir zaman yardım etmezken, Türkiye onlara elini uzatabildi. Böyle yapmakla İsrail Başbakanı Binyamin Netanhayu’nun savunmaya geçmesini sağlamakla kalmayıp, tüm dünyayı Gazze ablukasının sona erdirilmesini talep eder hale getirdi.

Türkiye, Müslüman Arap dünyasına diplomatik ve manevi bir zafer hediye etti. Siyasetin erdemleri hakkında bir ders verdi, ki bu hiç de az sayılmaz. Aksine, umut verici bir dönemeç. Her ne kadar hâlâ daha dönüştürülmesi gereken bir deneme niteliğini taşısa da, Arap ülkelerinde uyandırdığı minnet ve hayranlıkla daha şimdiden fanatiklik için bir yenilgi ve siyasi aptallığın gerilediği anlamına gelen bir deneme bu. Üstelik daha şimdiden dikkat çekici etkileri oldu.

10 gündür Ortadoğu’da, Filistinlilerin davasını İran diktatörlüğü ve ulema temsil etmiyor. Artık o davanın temsilcisi, hiç de Batı’ya karşı olmayan, İsrail’le diplomatik ilişkilerini kesmek istemeyen, bunun yerine İsrail’i bir Filistin devletinin kurulmasını kabul etmeye teşvik ederek kendini yüceltmeye çalışan bir demokrasi. Netanyahu 10 gündür öylesine güç kaybetti ki ABD Başkanı Barack Obama’nın iki devletin birlikte var olması isteğini engellemekte daha da zorlanacaktır. İslam dünyasının kahramanı rolü için rekabet halindeki Arap olmayan iki devletten Türkiye, 10 gündür İran’ı solladı ve bununla da ne kadar gururlansa haklı.

Tek bir adım kaldı
Ortadoğu’nun manzarasındaki değişim kötü yönde olmasa da, bu kolay bir geçiş olmayacak. Türkiye’yi demokrasisine saygı duyarak yöneten bu eski İslamcılar başarılarını kontrol edemezlerse, Hamas’ın sevgi gösterilerinin sarhoşluğuna kapılıp, kendilerini alkışlayan Ortadoğu’yu kendilerine züppelik taslayan Avrupa’ya tercih ederlerse, güçlenen, ılımlılık değil radikalizm olacaktır. Türkiye Başbakanı Tayyip Erdoğan ve dışişleri bakanının tarihe geçmek için atacakları tek bir adım kaldı. Yeni otoritelerinin gücünden yararlanarak tek yapacakları, İslamcıları ve İran’ı, İsrail’i ve barışı kabul etmeye çağırmak, ama onu da henüz yapmadılar. (9 Haziran 2010)

Kaynak: Radikal