Kendine özgü bir “Türkiye modeli”nden söz etmek mümkünse, bunun siyasetteki karşılığı Milli Görüş partileri; eğitimde İmam hatip Okulları ve ekonomide Anadolu’nun tecrübesi olan küçük ve orta ölçekli ticari ve sanayi işletmelerdir. Mısır, İran ve diğer Müslüman ülke modernleşmesiyle bizim modernleşme tecrübemiz benzerdir; ancak bu üç form tamamiyle bize özgüdür. Bu, aynı zamanda “Batı-dışı modernleşme”nin de tek örneğidir. Türkiye’de merkez-kaç güçler, modern hayata –başlangıç aşamasına mahsus olmak üzere- bu üç formu kullanarak katıldılar.
Özellikle 28 Şubat 1997 postmodern darbesinden sonra adeta budanan ve büyük tartışma ve polemiklere konu olan İmam Hatip okulları, Türkiye’ye özgü bir eğitim modelidir. İmam Hatip okullarıyla, Hocaefendi’nin tavsiye ve teşvik ettiği Türk Okulları arasında üç alanda mukayese yapılabileceğini söylemek mümkün:
1) Türk okullarına belli bir gelir seviyesinin üstünde olan ailelerin çocukları gitmektedir; çünkü sonuçta bunlar “özel okullar”dır ve bu okullarda eğitim paralıdır. İmam Hatipler ise, devlet bünyesinde faaliyet gösteren okullar olarak daha çok kırsal ve yoksul halk kesimlerinden öğrenciler almaktadır. İmam Hatip öğrencilerinin ekonomik profili en alt katmandan orta-orta katmana kadar çıkar; Türk okullarında profel orta-orta katmandan üst-orta katmana kadar uzanır. Bunun siyaset, kültür ve öğrencinin toplumsal ideallerinin teşekkülünde farklı algılara ve politik görüşlere sahip olmasında önemli rol oynadığına işaret etmek lazım.
2) Türk okullarında okutulan dersler tamamen batılı bilim disiplinleriyle sınırlıdır. Sosyal, fen, matematik ve dil eğitimi esas alınır. Okullarda bireysel ahlaka, iyi insan kavramına büyük bir önem verilir; ancak İslami ilimler öğretilmez; din ve ahlak dersi varsa, diğer devlet okullarında olduğu kadarıyla vardır. İmam Hatip okullarında ise batılı bilim disiplinleri yanında Kur’an, hadis, Arapça, tefsir, hadis, kelam vb. İslami ilimler de öğretilmektedir. Türk okullarında hlaki kişilik için, öğretmenin bizzat kendisi, ahlaki davranışları referanstır; İmam Hatip okullarında bizzat okuduğu derslerin kendisi de ahlaki referans olabilmektedir. Entelektüel formasyonun kazanılmasında da okutulan derslerin belli bir öneme sahip olduğunu söylemek mümkündür.
3) Türk okulları üniversel forma uygun olarak tasarlanmış ve faaliyetlerini bu amaç çerçevesinde sürdürmektedirler; İmam Hatip okulları ise “Türkiye’ye özgü bir model”in ürünüdürler. Çünkü genel anlamda İslam dünyasında İslami ilimler geleneksel medreselerde, batılı bilimler okullarda tedris edilirken, İmam Hatip okullarında her ikisi de okutulmaktadır.
İlk durum tespiti olarak şunu söylemek mümkün: Şüphesiz Türk okullarında okuyan veya bu okullardan mezun olan öğrencilerin hiçbiri bir “din alimi” olmayacak. Hatta İslami ilimler, sözgelimi Tefsir, Hadis, Fıkıh, Kelam, Tasavvuf ve İslam Felsefesi konularında etraflı ve yeterli sayılabilecek bir fikirleri, derinlemesine bilgileri de olmayacak. Buna mukabil, modern bilimler, Fizik, Kimya, Matematik, Biyoloji, Dil, Bilgisayar, İşletme, İktisat, Hukuk, Sosyoloji, Psikoloji vb. konularda belli bir bilgi ve formasyon sahibi olacaklar. Yine bu okullardan mezun çocukların dini hayat, ahlaki tutum, terbiye ve gündelik ibadetlerden kopuk olacaklarını da kesin olarak düşünemeyiz.
Bu durumda kartezyen anlamda “iki alan” söz konusu mu olacak? Bu, cevabı araştırılmaya değer bir sorudur. Başka bir ifadeyle, bir yandan modern bilimsel bilgi ve bilimler konusunda bu düzeyde iyi bir eğitim almış bir insanın, aynı zamanda nasıl dini bir hayat içinde kalıp kendisinden beklenen misyonunu yerine getireceği konusu. Modern bilimsel telakki varlığı ve dünyayı seküler/laik bir çerçevede ele almaya yatkın. Dini değerleri ve dini hayatı ciddiye alan bir insanın bu çerçevedeki bilimler eşliğindeki dünyayı ve kendini algılama biçimi önemlidir.