Türkiye mi demokratik, AB mi?

Türkiye Başbakanı Tayyip Erdoğan, üçüncü tarihi zaferiyle övünmeyi hak ediyor. Erdoğan, ülkesini doğru demokrasi yoluna koydu, kalkınma ve işsizlik oranlarını düşürme yolunda modern kalkınma ufuklarını açtı ve ekonomik alanda gelişmiş ülkeler arasında 17’nci sıraya yerleştirdi. Keza Erdoğan’ın askeri darbeler sayfasını geri gelmeyecek biçimde dürmesinden ve generallerin siyasi hayat üzerindeki etkisine nokta koymasından dolayı, övünmeyi hak ediyor.

Türk başbakan, Türkiye’nin AB üyeliği meselesini seçim kapmasında gündeme getirmese dahi, seçim sonuçları demokratik bir tercihin modeli. Erdoğan, bu modeli özellikle Avrupa ve dünyaya, AKP’nin hem teorik hem de pratik alanda örnek aldığı bir metot olarak takdim etmekte. Türkiye’yi, Avrupa’yla İslam dünyası arasında köprü olmayı hak eden bir devlet olarak sunmakta; bazı Avrupa ülkelerinin ve özellikle de Sarkozy’nin Fransa’sının Türkiye’nin AB üyeliğini engellemek için sarf ettiği bütün zayıf gerekçe ve kanıtları çürütmekte.

Kriterlerde çifte standart
AKP’nin İslamcı kimliği konusunda endişeleri tetikleyen bu gerekçeler, ötekine karşı nefreti körükleyen ırkçı düşüncelere daha yakın. Medeniyetler, kültürler ve dinler çatışması söylemini patlatan, muhafazakâr Batılı sağcı çağrılarıyla örtüşüyor.

AKP’nin gölgesindeki Türkiye, 12 Haziran’da, AB üyesi ülkelerden daha demokratik olduğunu ispatladı. Erdoğan, Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy ve diğer bazı Avrupalı liderlerden daha demokratik olduğunu gösterdi.

Türkiye, AKP’nin inandığı plan doğrultusunda, demokrasi ve özgürlüğe doğru kararlı adımlarla yoluna devam ediyor. Fakat görülen o ki Avrupa’nın AB üyeliği kriterleri, din, kültür ve millete dayanarak, bir çifte standart uygulaması içinde. Avrupa ülkeleri için geçerli olan, Türkiye için geçerli değil. Bu nedenle de Müslüman Türkiye’ye, Hıristiyan Avrupa kulübüne girme izni verilmediği söylenebilir. (Birleşik Arap Emirlikleri gazetesi Haliç, Başyazı, 14 Haziran 2011)

Kaynak: Radikal