Türkiye Kemalist dogmayı aşma yolunda

Türkiye'de bugün, cumhuriyetin kurucusu Kemalist ideolojinin defnedilmesiyle sonuçlanacak gibi görünen bir tartışma yaşanıyor. AKP yönetimiyle geçen yılların bu ideolojinin aşamalı biçimde tükenmesine sahne olduğu doğru. Ancak şimdiye dek bu ideoloji hakkındaki tartışmalar genel olarak kurucu liderin şahsından uzak tutuluyordu. Sözgelimi, Can Dündar'ın çektiği 'Mustafa' belgeseli protesto selini körüklese de, tartışma kurucu liderin 'tanrılaştırma buzdolabı'na konulmasıyla son bulmuştu.

Türkiye Başbakanı Tayyip Erdoğan ve Cumhurbaşkanı Abdullah Gül son birkaç ayda ülkenin 'siyasi müfredat'ını değiştirerek, Kürtlere açılım stratejisi çerçevesinde çok sayıda siyasi ve ideolojik tabuyu yıkan köklü bir dönüşüm gerçekleştirdi. Erdoğan ve Gül, semboller-isimler cephesinde bir devrim hamlesine ustalıkla liderlik etti. Erdoğan Türkiye'de kültürel çeşitlilikten dem vuruyor, düşüncelerini ifade ederken bazı Kürt, Alevi, İslamcı ve Marksist isimlere değiniyordu. Oysa Türk rejimi bu isimleri cumhuriyetin 'düşmanı' saymıştı. Bu isimlerin en belirginiyse, laik sistemin zulmüne maruz kalan Said-i Nursi.

CHP çıkmazda
Erdoğan'ın temmuzda geniş kapsamlı sosyal diyalog temelinde başlattığı ve İçişleri Bakanı Beşir Atalay'ın çeşitli sosyal ve kültürel etkinliklerle ustaca idare ettiği Kürt açılımı CHP ve MHP'nin sert saldırısına maruz kaldı. İki parti de girişimin teröristlerle diyaloğu ve Türkiye'yi 'Amerikan planı doğrultusunda' bölmeyi hedeflediğini düşünüyor. CHP lideri Deniz Baykal girişimin içeriğinin açıklanmamasını gerekçe göstererek hükümetle diyaloğu reddetti. Söz konusu girişim hükümetin Kürt sorununun çözümüne dair düşüncelerini hayata geçirecek somut adımlar belirlememesi nedeniyle içeriksiz olsa da, kamuoyunda kapsamlı bir diyaloğun başlatılması bütün klasik kırmızı çizgileri ve duvarları yıktı.

Hükümet 10 Kasım'daki meclis oturumunda çözüme dair düşüncesini açıklarken, Kemalist ideolojinin temsilcisi CHP de bir çıkmazın içine düştü. CHP'nin ikinci adamı Onur Öymen meclis oturu-munda Atatürk'ü kullanmak istedi ve kurucu liderin Dersim'deki Kürt isyanına teröristlerle müzakere ederek değil şiddetle karşı koyduğunu belirtti. Öymen bu konuşmasına gelen tepkiler üzerine kendi savunurken de, "Atatürk de mi faşistti?" dedi.
Cin şişeden çıktı

Bu kelimelerle cin şişeden çıktı. Geçen hafta boyunca, ordu tarafından öldürülen kurbanların sayısı 90 bin sivil olarak tespit edilen Dersim olayına üzerine onlarca makale ve söyleşi yayımlandı, açıklamalar yapıldı. İş Erdoğan'ın Dersim'de yaşananları 'katliam' diye nitelemesine kadar vardı. Bu sözlerin anlamını kavramak ancak binlerce Türk'ün Atatürk'e hakaret etme gerekçesiyle yargılandığını hatırlamakla mümkün. Bazı davalar hâlâ devam ediyor ve çocuklar bile muaf değil. Geçen yıl 14 yaşında bir öğrenci Atatürk'ü 'inek' diye niteleyince öğretmen çocuk hakkında şikâyette bulundu. Öğrenci üç yıl hapis istemiyle yargılandı. Bu olay, geçen haziran kadar yakın bir zamanda yaşandı.

Dersim'e dönersek; konuyla ilgili açıklama yapanların çoğu, kentin savaş uçaklarıyla bombalanması da dahil Dersim katliamına yol açan baskıcı kararların sorumluluğunu Atatürk'e yükledi. Atatürk'ün yönetim şekli-nin diktatöryal yapısı üzerine yapılan tartış- ma, isyancılarla mücadelede şiddetin kullanıl-ması meselesiyle sınırlı değil. Tartışma, ülkeyi 1950'lere dek tek partili sistemle yöneten CHP'yle mücadele etmek isteyen her oluşumun bastırılmasını da kapsıyor. Milli direniş komutanlarından Kazım Karabekir'in "Bağımsızlığı kazandık ancak tek partili sistemle özgürlüğü kaybettik" dediği söylenir.

10 Kasım tarihi tesadüfi değil
Geçmişte resmi tarih Atatürk'ü heybetli göstermek için gerçekleri sildi veya tahrip etti. Eskiden, Atatürk'ün diktatörlük tarihiyle mücadele etmek zorunda kalanlar ikinci isim olan İsmet İnönü'yü suçlardı. Bugünkü tartışmaysa Atatürk'ü her türlü manevi korumadan soyutluyor, baskıcı tarihinin askeri ve siyasi sorumluluğunu kendisine yüklüyor. Bu etkiyi Kemalist mirasın varisi olan partinin liderlerinin yaratmasıysa ironik; CHP istemeden, AKP'nin Türkiye'nin elini ayağını bağlayan eski ideolojik kabuğu kırmak yönündeki misyonunu kolaylaştırıyor.

Erdoğan'ın, cumhuriyetin kurucusunun ölüm yıldönümü olan 10 Kasım'ı demokratik açılım girişimini tartışma tarihi olarak seçmesinin sembolik bir anlam içermediğini söylemek mümkün mü? Türkiye Atatürk'ün ölümünden 71 yıl sonra, Kemalizm'in de ölümünü kutlayacak mı? (Londra'da Arapça yayımlanan Hayat gazetesi, 20 Kasım 2009)

Kaynak: Radikal