Türkiye Başbakanı Tayyip Erdoğan, İsrail askerlerinin Gazze filosundaki dokuz Türk eylemciyi uluslararası sularda soğukkanlılıkla öldürerek işlediği suçun ardından “Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak” derken gayet açıktı. Erdoğan’ın katliam olarak gördüğü bu suç, iki ülke arasında 1949’da Batı’nın baskısıyla başlayan ilişkilerde bir dönüm noktası oldu. Türkiye, Arap ülkeleriyle ilişkilerinin aleyhine olacak şekilde İsrail’i tanıyan ilk Müslüman ülkeydi. Ayrıca İsrail’le kurduğu stratejik ilişki, İran dahil komşu ülkelerin gözüne batıyordu. Türkiye, Erdoğan hükümetinin yönetiminde politikalarını düzeltmeye başladı ve dünün düşmanlarıyla, özellikle de Suriye’yle yakınlaştı.
Türkiye 61 yıl önce İsrail’e yönelik uluslararası tanımanın boyutunu artırmaya çalışan Batı bloğuyla ilişkilerini güçlendirmek istedi. Batı, dönemin dışişleri bakanının kredi sağlama amacıyla Dünya Bankası’yla görüşmek için Washington’a gitmesini fırsat bildi. Kendisine, Batı’nın Türkiye’den İsrail’i tanımasını beklediği ve böyle bir adımın Türkiye’nin Ortadoğu politikalarında Batı’nın yolundan gideceğinin açık işareti olarak görüleceği belirtildi. İsrail dışişleri bakanı bakanı Moşe Şaret 19 Mart 1949’da Ankara’yı ziyaret etti, Türk ticaret bakanıyla görüştü ve Türkleri Arap milliyetçiliğiyle mücadelede İsraillilerle ilişkiler kurma gerektiğine ikna etti. Türkiye, İsrail ve Batı, Sovyetlere duyduğu yakınlık nedeniyle Arap milliyetçiliğine karşı koalisyon kurmak istedi. Türkiye meclisi, aynı yıl 24 Mart’ta İsrail’i tanıdı.
Bu durum Türkiye’nin Arap komşularından uzaklaşmasının başlangıcıydı. İsrail için önem taşıyan bu adım, bir Türk-Arap koalisyonunun engellenmesine yol açtı, Türkiye’nin stratejik öneminin ve askeri gücünün farkında olan bazı İsrailli liderlerinin hayallerini gerçekleştirdi.
Bugün iki eski müttefik arasındaki güçlü ilişkilerin, Erdoğan ve Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun imzası taşıyan yeni eğilim sayesinde eskisi gibi olmadığı söylenebilir. Türk vatandaşlarının çoğunun tutumu da bu yönde. Ayrıca İsrail’de Başbakan Benyamin Netanyahu ve Dışişleri Bakanı Avigdor Lieberman’ın izlediği küstahça politikalar, Türkiye’yi İsrail’le koalisyondan geri adım atması gerektiğine ikna etti.
Türkiye’yle İsrail arasındaki askeri işbirliğini gerçekçi bir biçimde ele alırsak, duygulara değil, çıkarlara dayalı pragmatist bir politika izleyen Türkiye’nin ortak tatbikatları durdurmasına rağmen işbirliğini sonlandırması zor. Türkiye’yle PKK arasındaki çekişmenin sürmesi de bu işbirliğini gerekli kılıyor. Bu basit bir mesele değil. Türkiye’nin, Kürt savaşçılara karşı kullanmak için İsrail’den insansız uçak alma talebinden geri adım atması zor.
Fakat Türkiye’nin Suriye ve İran politikalarının değişmesinin sonucunda bu koalisyon da zarar gördü. Üyelik yoluna engeller koyan AB’den bıkmasının ardından, Türkiye’nin Ortadoğu’daki yeni liderlik rolünün başarılı olmasının temel şartı buydu. Avrupalıların Türkiye’nin üyeliğine itirazlarıysa AB’nin Ortadoğu’daki çıkarlarını zayıflatıyor ve bazılarının bu birliğin Hıristiyan kulübü olarak kalmayı tercih ettiğine dair iddialarını güçlendiriyor. Böylelikle Avrupalılar bölgedeki çıkarlarını ve siyasi nüfuzlarını güçlendirme fırsatını kaçırıyor. (Katar gazetesi Raye, 19 Temmuz 2010)
Kaynak: Radikal