Bu ay başında Türk hava kuvvetleriyle Amerikalı, İtalyan ve İsrailli muadilleri arasında çokuluslu bir askeri işbirliği gösterisi olması gereken tatbikat, Türkiye-İsrail ilişkilerinde giderek aleniyet kazanan çatlamada yeni bir siyasi hakaret haline geliverdi.
Birkaç yılda bir düzenlenen ortak tatbikat, Türkiye İsrail'in katılımını iptal edince belirsiz bir tarihe ertelendi, bunun üzerine ABD ve İtalya da tepki mahiyetinde tatbikattan çekildi. Bu açık ret tavrı, Türkiye'nin İsrail'in geçen yıl sonunda Gazze'ye düzenlediği operasyondan duyduğu derin hüsranı yansıtan bir olaylar dizisinin son halkası.
Arabulucu adil davranır
Türkiye'yle İsrail'in güçlü bir ittifakı devam ettirmesine ve ticari ilişkilerin etkilenmeden kalmasına rağmen, alenen takınılan hiçe sayıcı tutumların ikili ilişkilere gölge düşürdüğüne kuşku yok. Halbuki daha iki yıl önce Türkiye, Ermeni soykırımı tasarısının ABD Kongresi'nden geçmesini büyük oranda İsrail lobisine sırtını dayayarak engellemişti.
Peki Türkiye bu aleni yaygaralardan ne kazanıyor? Eğer Türkiye İsrail ve onun Batılı müttefikleriyle ilişkilerine ciddi biçimde zarar vermek istemiyorsa, bir ortak olarak hem İsrail'e hem Arap dünyasına karşı adilane davranmaya başlamalı.
Türkiye'nin gelecekteki liderlik kabiliyeti, farklı komşularındaki (İran, Suriye, İsrail, Rusya ve Yunanistan) güçlerle ilişkilerini dengeleme ve bir ilişkiyi diğerine feda etmeme kapasitesine bağlı olacak. Türkiye kendisini, Ortadoğu'da bölgesel istikrarı sağlama kapasitesine sahip stratejik bir güç ve Batı'yla Doğu arasında bir köprü olarak görüyor.
Fakat ocakta Davos'ta yaşanan utanç verici olayın sonrasında (Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, İsrail Devlet Başkanı Şimon Peres'le birlikte katıldığı bir paneli, "Öldürmeye gelince siz öldürmeyi iyi bilirsiniz" dedikten sonra terk etmişti), Türkiye yetenekli bir diplomatik arabulucudan ziyade, bir tahrikçi görüntüsü veriyor. Özellikle de NATO'nun ve G-20'nin üyesi sıfatıyla uluslararası toplumun övgülerine mazhar olmasının ardından, Türkiye'nin zorlu İsrail-Filistin ihtilafında suçlama oyununa girişmekten kaybedeceği çok şey var.
Hayal kırıklığına tepki
Türkiye'nin İsrail'e yönelik husumeti muhtemelen dış kırıklığından kaynaklanıyor, zira İsrail Türkiye'nin 2008 boyunca son derece titiz bir biçimde arabuluculuk yaptığı müzakerelerden Suriye'yle bir ilk mutabakat çıkaramadı. Dahası, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu müzakereleri kaldığı yerden sürdürmeyi reddediyor. Fakat Türkiye hem İsrail, hem İran, hem de Arap dünyasının yegâne güçlü siyasi müttefiki olarak rolünü hafife almamalı. Hükümet ve diplomatik ilişkiler bir yana, Türkiye hem İsrailli hem de İranlı turistlerin bir numaralı tercihi. Bununla birlikte ocaktan bu yana İsrailli turistlerin sayısında büyük bir düşüş söz konusu.
Böylesine kritik bir dönemde, bu hassas küresel düzen dahilindeki eşi bulunmaz konumunu sabote etmesi, Türkiye için büyük bir stratejik gaf olacaktır. Türkiye bir an önce şunu idrak etmeli:
Böyle özel bir dönemeçte, özellikle de Gazze savaşından bu yana İsrail'in Arap komşularıyla işbirliğinde artış görüldüğü bir dönemde değecek bir kavga değil bu.
Beşir misafir olarak ağırlandı
Pek çok kişi, Ocak 2008'de Sudan lideri Ömer el Beşir'in Uluslararası Ceza Mahkemesi tarafından Darfur'daki canavarca savaş suçlarından dolayı itham edilmesinden sonra Ankara'da misafir sıfatıyla ağırlandığını hâlâ hatırlar. Türkiye bundan sadece aylar sonra, Gazze savaşından sonra dahi devam eden bir gelenek dahilinde, İsrail'le ortak donanma tatbikatına katılmıştı. Türkiye ortalarında durduğu birçok hasım ülkenin müttefiki olma yolunu seçti ve son yıllarda dürüst bir uluslararası ortak olarak saygınlığının tavana vurduğuna tanık oldu. Hatta bu ay Ermenilerle, diplomatik ilişkilerin yeniden tesisini ve sınırın tekrar açılmasını amaçlayan son bir uzlaşma adımı attı.
Osmanlı'ya uzanan bağlar var
Peki Türkiye niye şimdi İsrail'le tarihi ve değerli bağlarına zarar vermeyi gerekli görüyor? O İsrail ki, kuruluşundan bu yana Türkiye'yi son derece önemli bir ortak olarak görüyor. ABD ve İtalya'nın tatbikattan derhal çekilmesinin de gösterdiği üzere, İsrail'le ilişkilerdeki bir çatlak Türkiye'nin Batı'yla ilişkileri üzerinde yıkıcı etkiler yaratabilir. AB üyeliği için çabaladığı ve Kürt meselesinde ABD'yle birlikte iş görme arayışında olduğu bu dönemde İsrail'le aleni bir kopuş, olsa olsa Türkiye'nin hedefle-rine zarar verir. Ve Arap ülkeleri de dahil uluslararası toplum, İran'ın oluşturduğu nükleer tehdit karşısında birleşirken, Ankara'nın en fazla yarar sağlayacağı tutum işbirliğidir.
Türkiye-İsrail ilişkilerinin önemi kesinlikle azımsanamaz, zira iki ülke sadece kritik önemde stratejik ilişkileri değil, Yahudilerle Osmanlı İmparatorluğu arasındaki bağa uzanan derin bir yakınlığı da paylaşıyor.
İsrail içerlemekte haklı ama...
Hiç vakit kaybedilmeden aleni suçlamaları sona erdirmek ve ilişkiyi onarmaya başlamak gerekiyor; ilişkilerin daha da kötüleşmesi gelecekte ne Türkiye'nin ne de İsrail'in çıkarlarına hizmet edecektir. İsrailliler içerlemekte haksız değil, fakat geçici bir siyasi kazanın Türkiye'nin bölgesel barışa ve istikrara katkısını engellemesine izin vermemeliler. Ve benzer biçimde, Türkiye İsrail'le önemli ilişkilerin talihsiz bir siyasi kazalar zinciriyle sakatlanmasına izin vermemeli.
Ankara bunun üstesinden gelebileceğini ve İsraillilere dost elini uzatabileceğini kanıtlamalı, Yahudi devletiyle ortaklığa değer verdiğini açıkça göstermeli. İsraillilerse bu daveti kabul ederek alicenaplık sergilemeli, 29 Ekim'de Türkiye Cumhuriyeti'nin yıldönümünü kutlamak ve bunu yenilenen ortaklığın bir fırsatı olarak kullanmak konusunda Türk dostlarının ve müttefiklerinin yanında yerini almalıdır. (İsrail gazetesi, New York Üniversitesi'nde Küresel Meseleler Merkezi'nde uluslararası ilişkiler profesörü, 28 Ekim 2009)
Kaynak: Radikal