Türkiye İran'ın 32 yıllık hedefini tehdit ediyor

Bir İranlı’ya Ferid el-Din Hadad Adil isminin aklına getirdiği ilk şeyi sorarsanız, size eski meclis başkanı Gulam Ali Hadad Adil’in oğlu olduğunu söyleyecektir. ‘Başka?’ diye sorarsanız da, İran’ın ruhani lideri Ali Hameney’in torunu olduğu cevabını alırsınız. Kimse onu İran’ın en tanınmış gazetecilerinden biri olarak nitelemeyecektir, zira gerçekten de öyle değil.

O yüzden Hadad Adil şubatta, İran’ın başlıca istihbarat kurumu VAVAK’la bağlantılı
Cihan Haber Ajansı’nın internet sitesinde yeni bir savaş başlatılabileceği tahmininde bulunduğunda, pek kimsenin dikkatini çekmedi. Keza savaşın failinin kim olabileceğine dair görüşü de. Şöyle yazıyordu Hadad Adil: “Savaşı ihtimal olarak görüyorsak, hangi kanal üzerinden yürütüleceğine de dikkat etmeliyiz. Hangi ülkenin bu savaşa uygun insan kaynağı var? Hangi ülke bizimle savaşa tutuşursa Avrupalı ve Amerikalı dostlarının da savaşa gireceğini umut edebilir? Cevap açık. Batı’nın hedeflerinin ileriye götürülmesi için tek seçenek Türkiye.”

Yazının yayımlandığı dönemde İran’ın Türkiye’yle ilişkileri gelişmekteydi. Türkiye Başbakanı Tayyip Erdoğan 28 Ekim’de Tahran’a gitmiş, Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinecad’ın yanı sıra ruhani liderle görüşerek başarılı bir ziyaret gerçekleştirmişti. Bu faktörlerin yanı sıra Hadad Adil’in popüler Hemşehri Civan dergisinin siyasi kurulunun başkanı görevini yeteneklerinden değil, aile bağlantılarından dolayı elde eden biri olarak bilinmesi sebebiyle, birçokları tartışmalı kehanetini kaale almamıştı. Fakat Hadad Adil önemli bir noktaya işaret etmiş olabilir.

Batı’da bazıları bir İran-Türkiye ittifakından endişe duyuyor. Fakat yakın görünen ilişkilere rağmen, İran’da bazılarının Türkiye’ye kuşkuyla baktığını da bilmeliler. Türkiye bugün dost olabilir, fakat İran için yarının düşmanıdır. İran Hamas’ı desteklemek için yüz milyonlarca dolar harcadı. Ancak bugünlerde Gazze’deki en
popüler yabancı bayrak İran’ın değil Türkiye’ninki.

İnsanlar çocuklarına Erdoğan ismini veriyor (görünen o ki kimse çocuğuna Ahmedinecad demiyor).

Bazı İranlılara göre, Türk filosu Gazze ablukasına değil, en başta İran’ın Gazze’deki nüfuzuna yönelik bir saldırı olarak yorumlanmalı. İran’ın kendi filosunu gönderme çabaları da bunun göstergesi. Başlıca hedefi Filistinlilere yardım etmek değil; aslında Gazze’deki konumunu ve nüfuzunu Türklere karşı korumak, İslam dünyasında İslami davanın savunucusu imajını güçlendirmek. Suriye için de aynısı geçerli.

Yıllardır Suriye pazarını ele geçirmeye çalışan İran’ın Rami Mahlugf ve Esad ailesi gibi yolsuz oligarkları rüşvete boğduğu söyleniyor. Ayrıca Suriye’ye, dışlandığı bir dönemde yatırım yaptılar. Şimdi Türkler geliyor, serbest ticaret anlaşmasıyla Suriye ekonomisine giriyor, İran’ın pazar payını ele geçiriyor. İki ülkenin ortak sınırı olması gerçeği (İran’ın böyle bir imkânı yok) Türkiye’yi daha da cazip kılıyor.

Nükleer silah Türklere karşı avantaj olur
Erdoğan’ın politikaları, Türkiye’yi özellikle Ortadoğu’da İslam dünyasının lideri haline getirme yolunda olduğunu gösteriyor, ki bu İran’ın 32 yıldır yapmaya çalıştığı şey. Bu gerçeklik, iki ülkenin eninde sonunda nüfuz alanları üzerine rekabete girip kozlarını paylaşacağı anlamına geliyor. Türkiye’nin İran’a nazaran daha büyük bir ekonomisi var. ABD ve AB’yle ilişkileri çok daha iyi. Sünni ülkeleriyle olduğu kadar Şii ülkeleriyle de arası iyi. Türkiye’yle ilişkileri geliştirmek, birçok bölge ülkesi için çok daha iyi kazanımlar vaat ediyor.

Türkler İran’la ilişkileri koparmayacak ama Türkiye’nin güçlenen varlığı Tahran’a pahalıya patlayabilir. İranlı liderler rekabet üstünlüğü sağlamanın yollarını arayacaktır. Ekonomileri zorda ve ülke hiç olmadığı kadar tecrit altında. Böyle bir ortamda nükleer bir ülke haline gelmek, ruhani lider için Türklere karşı avantaj elde etmek açısından muhtemelen en cazip ve uygun seçenek. (İsrail gazetesi, 20 Haziran 2010)

Kaynak: Radikal