Türkiye İran'ı niye kutladı?

 

İran'da 12 Haziran'da yapılan cumhurbaşkanlığı seçimlerine hile karıştığı iddiasının yankıları hem İran içinde, hem de dünyada sürüyor. İran içinde seçime hile karıştığına ilişkin iddialarla ilgili sayısız soru, zamanın aşındırmasına bırakılacak gibi görünüyor.  Çeşitli Avrupa ülkeleri, hile karıştığı iddiasıyla seçim sonuçlarına itiraz ettiler. Türkiye ise seçimin ardından bir kutlama mesajı gönderdi İran'a. Türkiye'nin bu kutlama mesajı Batı'da ve Türkiye içinde kimi çevrelerde tepkiyle karşılandı: Türkiye, hile karıştığı iddia edilen bir seçimin sonuçlarını kutlamayla onaylayacak yerde, gelişmeleri izleyerek daha ortada bir tutum sergileyemez miydi...

Türkiye son yıllarda komşusu olan ülkelerle iyi ilişkiler geliştirme yönünde önemli adımlar attı. Türkiye ile İran arasındaki devletler arası ilişkiler de son yıllarda çok iyi bir noktada. Bunun için iki ülke de çok gayret sarfetti. Tartışmalı cumhurbaşkanlığı seçimlerinin adaylarından olan Mir Hüseyin Musevi'nin 80'li yıllardaki başbakanlığı sırasında da –Turgut Özal'ın da gayretiyle- iki ülke arasındaki  ilişkiler iyi bir düzeye yükselmişti. Musevi olsun, Ahmedinejat olsun; İranlı siyasetçilerin Türkiye'ye olumsuz bir bakışı hiç olmadı. Türkiye'nin cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ardından gönderdiği kutlama, çok geniş ve üst düzeyde sürdürülen ilişkiler nedeniyle, tabii ve anlaşılır aslında.

Avrupa ülkelerinin İran'a yönelik son tepkileri ise, genel olumsuz  tavırlarının bir parçası. Hatemi cumhurbaşkanlığı zamanında Avrupa ülkeleriyle iyi ilişkiler kurmak için somut adımlar atma yönünde gayret sarfetmiş,  fakat o ülkelerden bir destek bulamamıştı. Avrupa'nın İran cumhurbaşkanlığı seçimleriyle ilgili tavrının ilkesel olduğu da söylenemez. Bu ülkeler ve elbette ABD de, Ortadoğu'da en katı bir şekilde diktatörlükle yönetilen rejimlerle pekâla iyi ilişkilere sahipler. O ülkelerde sürdürülen insan hakları ihlâlleri veya hileli hurdalı seçimler konusunda da sesleri pek çıkmaz.

İran'la Avrupa ülkeleri arasındaki gerginlik seçimlerden çok önce başladı. Bu ülkeler İran'ın nükleer enerji üretme ve kullanma politikasına karşı çıkarken kullandıkları argümanlarla,  Ahmedinejat'tan bir kahraman oluşturdular.

Hatemi döneminde İran'a Batı kaynaklı yoğun ambargolar uygulandı. O nedenle de bugün Batı'nın İran'ın yanında olma tutumu, İran'da en liberal kesimlerde bile ciddiye alınmıyor.

90'lı yıllarda İran'a mal edilen birkaç Ergenekonvari hadisenin oluşturduğu rahatsızlık bir yana, İran halihazırda Türkiye'nin politikalarından rahatsız görünmüyor. Türkiye'ye olumlu bir bakış hem devlet hem halk katında mevcut. Türkiye'nin ABD ambargolarına rağmen kapılarını açarak İran'la gaz anlaşması yapması, üst düzey siyasi ilişkilerin kesintisiz sürmesi, dayanıklı bir arkaplan sunuyor. İki komşu ülke arasında zaten çok köklü tarihi ve kültürel bağlar var. Türkiye İran'ın bölgedeki en önemli ticaret ortağı. İki ülke arasındaki ticari ilişkilerin hacmi içinde bulunduğumuz yıllarda 10 milyar dolara ulaştı.

Kuşkusuz iki yakın-yabancı komşu arasında her zaman derin ya da yüzeyde seyreden etkileşim kanalları yüzyıllardır hep mevcut oldu. 

Yakın tarihe bir göz attığımızda, İran'daki devrimin dünyada olduğu gibi Türkiye'de de dikkatle izlendiği görülecektir. İran'ın, devrimiyle birlikte Türkiye'de oluşturduğu etki için en çarpıcı örnek, Ali Şeriati'dir. Bu yazarın kitapları 80'li yıllarda 40'a yakın farklı isimle yayınlandı Türkiye'de, defalarca basıldı. Diğer taraftan İran sinemasının 90'lı yıllarda belirginlik kazanan başarısının, 2000'li yıllarda Türk sinemasında yaşanan canlanmayı etkilediğini de dile getiriyorum zaman zaman. 

Peki, İran Türkiye'den ne şekilde etkileniyor, diye bir sorunun cevabı ise henüz tam olarak verilmiş değil. AK Parti'ye gıptayla bakan ve R.Tayyip Erdoğan'a hayranlık duyan pek çok İranlı tanıdım. Ergenekon örgütlenmelerinin çözülmesi sürecinde meydana gelen gelişmeler, bu gelişmelerin meclise ve yasalara yansımaları, İran halkı tarafından takdir görüyor.

Şu hususu da belirtmem gerekir yeri gelmişken: Reformist hareketin gündemi ile CHP arasında kurulan bağ bir hayli zorlama ve inandırıcılıktan yoksun. Musevi'nin (ve elbette Hatemi'nin de) başlattığı siyasal hareket Türkiye'de bütün partiler arasında en çok AK Parti'ninkiyle örtüşüyor. AK Parti gibi reformist hareket de bir İslamcı gelenekten geliyor, fakat ülke içinde ifade güçlüklerine sahip farklı kesimlerin kendilerini ifade imkânına hareket içinde yer veriyorlar. AK Parti gibi Musevi'nin temsil ettiği siyasal çizgi de kendini sistemin içinde tanımlıyor, fakat sistemin işleyişiyle ilgili itirazlara sahip.

Türkiye ile İran arasındaki diplomatik ilişkilerin beslendiği arkaplana geri dönecek olursak.... Devrimden sonra Türkiye, İran'ın Batı'ya açılan kapısı oldu. Batı'ya geçmek isteyen İranlılar, Türkiye'yi bir durak olarak gördüler. Bu arada milyonlarca İranlı Türkiye'de ikâmet etti.  İranlı turistler için Türkiye en cazip ve uygun gezi adresi olarak görünüyor.  

Türkiye ile İran arasında mevcut canlı bağlar, bu iki ülkenin diplomasisine de yansıyor. İki ülke, üst seviyedeki ilişkilerini gündelik politikalarındaki önemli dalgalanmalardan etkilenmeyecek şekilde sürdürme konusunda hemfikir görünüyor.