Türkiye gerçeği bu!

Ramazan'ın son 10 günü içindeyiz.

Türkiye Müslüman bir ülke ve İslam'ın özel günleri ülke çapında belirgin bir dini canlılık oluşmasına sebep oluyor.

Ramazan'da da öyle bir canlılık gözleniyor.

Bir kere, görüntülüsü ve yazılısı ile bütün medyanın az veya çok bir Ramazan programı var. En az duyarlı olan bile yayın akışında kısmi düzenlemeler yapıyor, toplumun dini duygularını incitmemek için tedbir alıyor. Yazılı medyada kitap hediyeleri, imsakiyeler, iftar sofraları için yemek tarifleri veriliyor. Görüntülü medyada iftar ve sahur programları düzenleniyor.

Sonra iftarlar ve teravihler özel hayattan iş ve devlet hayatına kadar herkesin randevularını etkiliyor. Öyle ki bu iklime, farklı dinde olanlar katıldığı gibi, inançsız olanlar bile iştirak ediyor.

Sonra yardım faaliyetleri din ekseninde apayrı bir sosyal canlılık sağlıyor.

İslam, toplumsal bağları diri olan bir din.

Ramazan'da olduğu gibi Cuma namazları, bayram namazları, hac iklimleri toplumda dini bir atmosfer inşa ediyor.

Sadece günlük beş vakit namazı alsanız bile, cami ile toplum hayatının içiçeliğini görürsünüz.

Kandiller de Türkiye'de oldukça canlı yaşanıyor.

Yakında Kadir Gecesi idrak edilecek ve diyelim koca İstanbul şehri gece uyumayacak. Yollarda, gündüz trafiğine benzer bir canlılık yaşanacak.

Kutlu Doğum haftalarında Türkiye'nin yaşadığı hareketlilik günden güne artıyor.

Müslüman toplum, 7'den 70'e, sanki Peygamberi ile kucaklaşıyormuş gibi bir heyecan yaşıyor.

Bilinir ki, Medine'ye giden Türk hacılar veya umre ziyaretçileri, Peygamber Mescidi'nde en suzişli duaları yapan insanlardır. Bu duygu çağlayanı, Kutlu Doğum Haftalarına intikal ediyor.

Bunları niye sayıp durmaktayım?

Türkiye'de son zamanlarda patlayan korkuları değerlendirmek için...

Bir kısım insan sanki "Çok oldu" diyor. "İslam çok oldu!"

Ardından sorular geliyor:

-Acaba Malezya mı oluyoruz?

Onlara göre Malezya'da da İslam çok olmuş!

-Acaba laiklik tehlikeye mi giriyor?

-Bunun arkasından baskılar gelir mi?

-İnsanlar İslam'a göre yaşamaya zorlanır mı?

-Yoksa Türkiye, Amerika tarafından "Ilımlı İslam" projesine göre yeniden mi dizayn ediliyor.

Ak Parti'nin iktidarda olması, bu partinin kurucu kadrosunun dindar insanlardan oluşması bu söyleme siyasi bir boyut kazandırıyor.

-Acaba yukardan aşağı toplumu İslam'a doğru götüren bir baskı ortamı mı oluşacak?

Bu arada medya zorlama örnekleri buluyor.

Karadeniz seferi yapan bir otobüs namaz molası için zorlanmış.

Uçakta cübbeli birisi yanına kadın yolcu oturmasına itiraz etmiş.

Bilmem nerede oruç tutmayan birisi dövülmüş.

Böyle böyle, toplum olarak yaşadığımız Ramazan heyecanı götürülüp korku atmosferine monte ediliyor.

Burada çok fahiş bir çarpıklık olduğu açık.

Toplum orucun, namazın, iftarın, yardımlaşmanın içinde yaşıyor ve hep sevgi atmosferi soluyor.

Belki de Türkiye, hiçbir zaman, şu Ramazan'da duyduğu kadar sevgi sözcüğü duymamıştır.

Belki Türkiye, hiçbir zaman, ve hiçbir yerde, şu Ramazan'da yaşadığı kadar sevgi eğitimi yaşamamıştır.

Ama siz getirip bu sevgi iklimine korku pompalıyorsunuz.

Bu, çok kötü bir şey.

Medyanın içinden bir insan olarak, medyamızın zaman zaman nasıl korkunç bir asparagas üreticisi haline geldiğini bilirim. Nasıl özel çıkarların, nasıl özel dönemlerin, özel politikaların güdücüsü haline geldiğini de bilirim.

Bir ara, Kutlu Doğum günlerinde kız çocuklarının başörtülü olarak ilahi okumaları büyük olay olmuştu.

-Türkiye elden gidiyordu!

Neden?

Çocuklar sahnede ilahi okuduğu için!

Oysa onlar çocukları alıp, bir başka yere götürmek istiyorlardı!

Şimdi, Türkiye söz konusu olduğunda eğri oturup doğru konuşmak lazım.

Türkiye, halkı Müslüman bir ülke. Halk Müslümansa, İslam'ı yaşayabildiği kadar yaşayacak. Ramazan'da yaşanan budur. Başka islami görevler sırasında yaşanan da budur. Kutlu Doğum heyecanı budur, günlük namaz heyecanı budur, cuma , bayram heyecanı budur ve Hac mevsimlerinde yaşanan heyecan budur.

Hatta başörtüsü de budur.

Ters olan, diyelim laikliği getirip, bu alanları daraltıcı bir araç haline dönüştürmektir.

Bir, bu ülke insanına "Laiklik bir özgürlük iklimidir, senin huzur içinde Ramazan yaşamana imkan sağlıyor" demek var, bir de "Laik düzende sen böyle sereserpe kutlamalar yapamazsın, senin Müslümanlığın beni tahdit ediyor" demek var.

Birinden barış çıkar, diğerinden gerilim.

Türkiye sık sık gerilim ortamına, bu alandaki dengeler oturmadığı için sürükleniyor.

Gerilim, Türkiye'nin kendisinden başka bir ülke haline getirilmek istenmesinden doğuyor.

Ondan sonra Ramazan'ın sevgi iklimini bozuyor, bayramları bile tehdit algısı içinde görüyoruz.

İnsanın bazen, toplumun içinden çıkıp da korku üretenlere "Türkiye'nin şu barış ve sevgi iklimini gayrı müslimler kadar, yedi kat yabancılar kadar olsun paylaşın" diye seslenesi geliyor. Haksız mıyım?