Çocuklarımız dendiğinde bugünlerde aklımıza ilk gelenler Ankara'da bir hastanede ölen bebeklerle, Konya'da mühendislik denetimleri olmayan bir binada kurs görürken yitirdiğimiz 17 genç kızımız.
Konum bu değil ama geçerken değinmek isterim, ben bir liberal olarak Konya'da genç kızların, çocukların devlet denetimi dışında bir kurs görmesini değil, çocukların uyuduğu bir yurt binasının asgari mühendislik ve teknik kontrollerinin yapılmamış olmasına ve belki de daha önemli olmak üzere yöre halkının, velilerin söz konusu olan bir Kur'an kursu olduğu için sergiledikleri tepkisizliğe tepki duyuyorum, bunu da belirtmek istiyorum; başka bir "yorum" yazısında devletin laik yapısı içinde ama özgürlükçü bir ülkede din eğitim ve öğretiminin nasıl olması gerektiği konusunda görüşlerimi okurlarla paylaşmak isteyeceğim.
Bugün ele almak istediğim konu, çocuklarımız konusu, yukarıda belirttiğim gibi güncel olaylar nedeniyle tartışılan bebek, çocuk ölümleri değil çok daha genel-yapısal bir sorun.
Bahçeşehir Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi bünyesinde faaliyet gösteren Betam (Bahçeşehir Üniversitesi Ekonomik ve Toplumsal Araştırmalar Merkezi), mayıs ayının sonlarında küçük bir araştırma notu yayınladı; 18 Mayıs 2008 tarihli bu araştırma notunu, gündemin çok siyasileşmesi nedeniyle bir türlü okurlarla paylaşma olanağım olmadı ama, bu bile birazdan yazacağım gerçek gündem yerine yapay gündemlerle ilgilenmemizin maliyetinin ne olduğunu gösteriyor.
Betam çalışanları Dr. Gökçe Kolaşin ve Alper Dinçer'in oluşturdukları çalışma notunun başlığı "Türkiye genç neslini kaybediyor"; bu başlığın ne anlama geldiğini birazdan göreceğiz.
Ülkemiz Türkiye'de 15-19 yaş grubunda 6,3 milyon genç var ve bu gençlerin 1,6 milyon erkeği ve 1,9 milyon kızı eğitimlerine devam etmiyorlar; daha detaya inmeden bile bu tablonun ne kadar korkunç bir tablo olduğu ortada zira, bu insan ve işgücü eğitim profili ile Türkiye'nin önümüzdeki dönem küresel rekabeti içinde kendine iyi pozisyonlar üretmesi çok güç.
Eğitimlerine devam etmeyen bu çocukların erkeklerinin yüzde 61'i, kızların ise yüzde 72'si en fazla ilköğretim mezunu durumundalar; bu gençlerin bir bölümü işgücüne katılıyorlar ama çalışma koşulları çok elverişsiz, büyük bir bölümü sigortasız, haftada kırk saatten çok çalışıyorlar.
Daha da ilginç ve sevimsiz durum 15-19 yaş grubundaki iki milyon gencin ne çalışıyor, ne iş arıyor, ne de okula gidiyor olması; bu iki milyon gençten 600 bini erkek, 1,4 milyonu ise kız.
Betam raporu 2020'li, 2030'lu senelerde beşeri sermayenin belkemiğini oluşturacak bu gençlerin eğitim düzeylerinin büyüme ve kalkınma beklentilerine yanıt vermesinin çok güç olacağını ifade ediyor.
2006 TÜİK verilerine göre, 15-19 yaş grubundaki 6,3 milyon gencin 1,6 milyon erkeği ve 1,9 milyon kızı herhangi bir okula kayıtlı değiller; okullarla ilişkileri kesilmiş bu gençlerin yüzde 67'si ilköğretim ya da daha düşük diploma seviyesine sahip.
Eğitime devam etmeyen 1,6 milyon genç erkeğin bir milyonu (yüzde 61) ve 1,9 milyon genç kızın 1,3 milyonu (yüzde 72) ilköğretim ya da daha düşük eğitim seviyesinde; kızların aleyhine olan bu durum, bu eğitim açığı kendini lise seviyesinde de gösteriyor ve erkeklerin yüzde 39'u lise mezunu iken kızların ancak yüzde 28'i bu seviyeye ulaşabilmişler.
15-19 yaş grubundaki 6,3 milyon nüfusun 3,5 milyonunun okulu terk etmiş olması ve bu 3,5 milyonun içinde 2,3 milyonun en fazla ilköğretim diploması almış olması gelecek için gerçekten çok sevimsiz bir tablo ortaya çıkarıyor.
Türkiye'de 15-19 yaş grubunda işgücüne katılan 1,7 milyon genç var ve bu gençlerin iki yüz bini hem çalışıyor hem de okuyor; okulu terk etmiş erkeklerin yüzde 72'si, kızların da yüzde 26'sı çalışıyor ya da iş arıyorlar ve bunların yaklaşık üç yüz bini işsiz (yüzde 17) ve bu oran yüzde on civarında olan Türkiye genel işsizlik oranının çok üzerinde.
Bu yaş grubunda çalışan sayısı yaklaşık 1,4 milyon ve bunların yüzde 82'si herhangi bir sosyal güvenlik sistemine kayıtlı bulunmuyor; tarımda çalışan gençler aile işletmelerinde çalıştıkları için sigortasızlık oranı bu sektörde yüzde yüze yakın ama tarım dışı sektörlerde de sigortalı olmama oranı yüzde 75 dolayında. Başka bir ifadeyle de sanayi, hizmet ve inşaat sektörlerinde çalışan her dört gençten üçü kayıt dışı çalıştırılıyor.
Çalışanların yüzde 73'ü için çalışma saatleri haftada 40 saat ya da daha fazla.
Çalışan bu çocuklardan yüzde 25'i ayda 100 YTL'den az, yüzde 87'si ise 250 YTL'den az para kazanıyorlar; bu gelir büyüklükleri 2006 fiyatlarıyla hesaplanmış gelirler.
Eğitimi bırakmış 210 bin erkek ve 165 bin kız eğitim, öğretim nedenleriyle iş aramadıklarını belirtiyorlar; bunlar muhtemelen ÖSS hazırlığındaki lise mezunları.
1,4 milyon kız (yüzde 45) ve 600 bin erkek (yüzde 19) ne okula gidiyor, ne çalışıyor, ne de iş arıyor; bu gruptaki erkekler kelimenin gerçek anlamıyla boşta geziyorlar.
Eğitime devam etmeyen ve iş aramayan kızların çoğunluğu ev kızları; başka bir ifadeyle 15-19 yaş arasında 850 bin kişilik okula gitmeyen, iş aramayan, ev işleri ile meşgul dev bir kız ordusu mevcut; bu kızlar okumak ya da işgücüne katılmak yerine ev işleriyle meşguller.
Türkiye Kadın Girişimciler Derneği'nin (Kagider) sunduğu başka bir veriden de AB ülkeleri ortalamasında her yüz kadından 60'ının, bizde ise 23'ünün çalışma hayatının içinde olduğu gerçeği ortaya çıkıyor; üstelik bizim çalışan kadınlarımızın büyük bir bölümü hâlâ tarım kesiminde.
Türkiye genelinde de 12,5 milyon ev kadını gerçeğini hatırladığınızda ortaya hem sosyal hem de ekonomik olarak çok zor bir tablo çıkıyor; Türkiye OECD ülkeleri arasında işgücüne katılım oranı (çalışan ya da iş arayan) en düşük, yüzde ellinin epey altında bir ülke. Çalışma yaşındaki nüfusunun yüzde ellisinden fazlasının çalışmadığı ve iş de aramadığı bir ülkede kişi başına geliri yirmi bin dolara taşımak adeta imkânsız; zira işgücüne dahil kesimde böyle bir verimlilik de olanaksız.
Betam çalışanları bilgi notunu şöyle noktalıyorlar: "Bugün 15-19 yaşlarında olan gençler, 2020'li ve 2030'lu yıllarda işgücünün iskeletini oluşturacaklar. Türkiye'nin gelecekteki beşeri sermayesinin eğitim seviyesinin bu kadar düşük olması kaygı verici. Mevcut eğitim düzeyiyle ekonomik büyümenin motoru olan teknolojiyi ilerletmek bir kenara, mevcut teknolojiye uyum sağlamak bile zor olacaktır. Bu da ilerleyen yıllarda Türkiye'nin taşımakta bir hayli zorlanacağı ekonomik ve toplumsal yüklerle yüzleşmesi anlamına geliyor".
Yoruma gerek var mı?
Kaynak: Zaman