Türkiye, Esad'ın kulağını çekme niyetinde...

Britanya Dışişleri Bakanı William Hague, geçen hafta Suriye’deki zulmü durdurmak için Britanya’nın yapabileceği fazla şey olmadığını itiraf etti; ABD’li muadili Hillary Clinton da ölüleri saymaktan başka bir şey yapmıyor. Fakat Suriye’nin en güçlü komşusu Türkiye, aynı pasifliği sergilemiyor. Suriye’nin kana batmış Devlet Başkanı Beşşar Esad’ın kulağını çekmek için Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nu Şam’a gönderiyor. Davutoğlu’nun ziyareti, isyanı bastırmaya çalışan Suriye rejiminin her gün katliam yaptığı bir zamana denk geliyor. Eylemcilere göre ordunun pazar günü doğudaki Deyr el Zor kentine düzenlediği saldırılarda en az 42 sivil öldü. Suriye’nin ortasındaki Hule’de de 10 kişinin öldüğü bildirildi. Rejimin serbest, çok partili seçimlere dair verdiği geç kalmış sözler, krizi yatıştırmak konusunda hiçbir işe yaramayacak gibi görünüyor.

MİT raporunda PKK faktörü
Türkiye’nin öfkenin eşiğindeki telaşı, insani ve stratejik nitelik taşıyor. Yazın çok sayıda Suriyeli mültecinin sınırı geçmesi, Ankara’nın epey başını ağrıttı. Türkiye Başbakanı Tayyip Erdoğan’ın, Esad’a halkını katletmekten vazgeçmesi ve dişe dokunur reformları kabul etmesi yönündeki kişisel ricalarına kulak verilmemesinden dolayı kızgın olduğu söyleniyor. Erdoğan, Suriye rejiminin ‘vahşetini’ açıkça kınadı.

Fakat Türkiye, komşusundaki karışıklığın, güneydoğusunda faal olan ve birçoğu Suriye doğumlu veya Suriye’de yaşayan PKK’lıları bastırma çabalarına sekte vurmasından da endişe ediyor. Today’s Zaman gazetesinin ele geçirdiği bir Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) raporuna göre, Türkiye, Irak, Suriye ve İran’ı kesen Kandil bölgesindeki yaklaşık 1500 PKK’lı Suriye kökenli.

MİT raporu, Suriye’nin 1990’ları hatırlatacak biçimde Türkiye’nin terörle mücadelesinde işbirliği yapmadığından yakınıyor. 1990’larda Suriye, PKK’ya güvenli sığınak sağlıyor ve şu an hapiste olan örgüt lideri Abdullah Öcalan’a ev sahipliği yapıyordu; su kaynakları ve toprak konusunda başka ihtilafları da olan iki ülke, bu yüzden savaşın eşiğine kadar gelmişti. İlişkiler o zamandan beri düzelme sürecinde, fakat bu kazanımlar ortadan kalkıyor.

İran’ın kendi Kürt karşıtı operasyonlarıyla ilgili istihbarat paylaşımını reddetmesi ve Suriye rejimiyle bağlarını sıkılaştırması, Türkiye için bir başka endişe kaynağı. Davutoğlu, cuma günü İran’dan Suriye’ye bir silah nakliyatının durdurulduğunu teyit etti; silahların Lübnan’daki Hizbullah’a gittiği sanılıyor. Martta da Suriye’ye giden bir uçak dolusu İran kaynaklı otomatik tüfek, roket rampası ve havan topu ele geçirilmişti.

Erdoğan seyirci kalmayacak
Esad daha fazla tecrit oldukça Tahran’la ittifakı da o oranda önem kazanıyor; bu durum, İran’la Batı ülkeleri arasında, sözgelimi nükleer meselede arabulucu rolü oynama çabaları her iki tarafı rahatsız eden bir ilerleme kaydetmeyen Türkiye için daha da endişe verici hale geliyor.

Böyle bir ortamda Davutoğlu’nun Şam ziyareti, bir tür güç gösterisi izlenimi veriyor. Erdoğan, “Şu ana dek büyük sabır gösterdik, söylediklerimize kulak verip vermeyeceklerini görmek için bekledik… Fakat artık sabrımız tükeniyor” ifadelerini kullandı. Suriye’de olan bitenlerin Türkiye’nin de ‘iç meselesi’ olduğunu söyleyen Erdoğan, “Yaşananlara seyirci kalamayız” dedi.

Türkiye’nin tekrar yüz geri edilmesi halinde cezalandırıcı adımlar atmayı düşünebileceğine dair spekülasyonlar var. Bu adımların rejimi hedef alan diplomatik ve ekonomik önlemlerden, Suriye’nin kuzeyinde Türk ordusu tarafından kontrol edilen benzer türde bir güvenlik kuşağı oluşturmaya kadar uzanabileceği söyleniyor. Böyle riskli bir müdahalede bulunulursa, Türkiye’nin Libya örneğini takiben, Britanya da dahil, diğer NATO üyelerine destek çağrısında bulunma hakkı olacak.

Türkiye’nin Esad’ın kulağını çekme kararı, Arapların Suriye’ye eleştirilerinin arttığı bir döneme denk geliyor. Körfez İşbirliği Konseyi hafta sonu yaptığı açıklamada ‘aşırı güç’ kullanımının sona erdirilmesi ve ‘ciddi reform’ rotasına girilmesi çağrısında bulundu. Geçen hafta Suriye’nin koruyucu müttefiki Rusya’nın Devlet Başkanı Dmitri Medvedev de Esad’ı bu yoldan dönmemesi halinde kendisini ‘acı bir akıbetin’ beklediği konusunda uyardı.

Bütün bunlar, Hague’ın bölgesel hükümetlere yönelik Esad’a daha çok baskı yapmaları çağrısının işitildiğini gösteriyor. Bu, 21. asrın yeni ortaya çıkan olası bir veçhesine de ışık tutuyor. Britanya ve ABD’nin giderek hareket edemez veya edemeyecek hale geldiği bir dünyada, önderliği başkaları yapıyor –ve daha iyisini de yapabiliyorlar. (7 Ağustos 2011)


Kaynak: Radikal